Tacizle suçlanan Hasan Ali Toptaş'a veryansın!

Veryansıntv yazarı Nihat Genç, 20'ye yakın kadını taciz ettiğini kabul eden yazar Hasan Ali Toptaş ile ilgili bir yazı kaleme aldı. Yazısında ağır eleştirilerde bulunan Genç, "Hayatın kantarı asla şaşmaz, zekice ve duygu dolu kelimelerin yerini holding ve menejerle doldurmaya çalışanların rezillikleri bitmeyecektir!" ifadesini kullandı.

20'ye yakın kadın yazar Hasan Ali Toptaş'ın kendilerini taciz ettiğini açıklamış, Toptaş ise dün iddiaları kabul edip özür dilemişti.

Veryansıntv yazarı Nihat Genç bugünkü yazısında bu konuyu ele aldı. 

Yazısında Hollywood'un ünlü yapımcısı Harvey Weinstein'in otel odalarında uzun yıllar boyunca kadın sanatçıları tacizleri Amerika'dan bütün dünyaya yayılan Me Too (ben de) hareketini hatırlatan Genç, "Aslında 'yönetmenin yatak odasından geçmek' diye alaycı ve aşağılayıcı bir tabir öteden beri Yeşilçam'da da bilinir-söylenir ya da geyiği yapılırdı. Ancak, kadınların bu yatak odası-otel odası palavralarını ifşa edecek gücü ve kamuoyu desteğini kendilerinde bulmaları, bir asır aldı, artık kazın ayağı böyle değil." ifadesini kullandı.

Genç, yazısını şöyle sürdürdü:

"Everest ve İletişim Yayınları 'ilişkimizi kestik' dese de ödül veren kurumlar ödülünü çekmedi. Hatta tacizle daha bir şöhret oldu daha çok satar stokları düşürürüz diye düşünüyorlar. Biz de boşuna ortalığın delisi gibi bağırıp çağırmayalım, boş verin." 

 Yazısının devamında Şair çok kuvvetli olunca insan şairi anlamaya çalışıyor, şaire, insanlığa, hatta zayıflığına bir küçük insani nokta bulup hak vermeye mazur görmeye, insanlıktır olur böyle şeyler, değil, güzel olan işte bu rahatlık demeye çalışıyor." diyen Genç sözlerini şu ifadelerle devam ettirdi:

"Ama Nişantaşı'nda flörte Zeytinburnu'nda fahişelik denmesi gibi edebiyatçı zayıf kıytırık tırt olunca insan bu kıytırık yazara da doğrusu hiç şans vermiyor. Değil kadın aşk ilişkisini hiç bir sosyal ilişkisini kıymetli bahsedilir bulmuyor.

Neden?

Çünkü sizi modern dünyada ayartan iki ayrı güç var, birincisi, gücünü eserinden alan.

İkincisi, menejerin yayınevinin holdingin pazarlayıcısının bahşettiği güç.

Bu ikinciler kendilerinde nasıl bir güç kuvvet egemenlik görüyorlarsa mesela istedikleri kadına köleleriymiş gibi davranabiliyorlar, bunların PKK'lıları Türk ordusuyla eşit gören çeşitleri de çok oldu, aynı şey.

Bu sorumsuz güç kuvvet egemenliği kim oluşturuyor, malum yayınevleri, menejerler. Bu boş yazarları yıkıyor yağlıyor abartıyor ve piyasaya sürüyor, yazar kelimesi uygun kişiliği bulamıyor, sonuç, rezillik, sapıklık, ve flört, kur, çapkınlık, hepsi ayarını ölçüsünü kaçırıp sapıklığa dönüşüyor!

Edebiyat uygun hikayelere uygun eşyaları ve durumları kelimelerle benzetme sanatıdır.

Yani 'yakıştırma' sanatı!

Eser sahibi insanlar kelimeleri renkleri deyimleri ifadeleri çığlıkları ayrılıkları dokunuşları duyguları hak ettikleri şekilde yerli yerinde kullanabilen insanlardır. Ağaca, Tanrı'ya, sevgiliye, arkadaşa, nasıl dokunulacağını en iyi eser sahibi insanlar bilir!

Yani bir kadına saldırıp ifşa olmadan çok önce o sapık yazarın kitabı kendini ele verir, o yazarın, cümlelere, kelimelere, duygulara, vs. nasıl tecavüz ettiğini anlayabilecek tecrübede ve yaştayız.

Savcılık ya da maşeri soruşturmaya hiç gerek yok, eserin kendisi yazarını ele verir!

Otorite denilen eleştirmenler, edebiyata (kelimelere) tecavüzü görmedikleri sürece, sapıklık, edebiyattan sosyal sahaya siyasi sahaya hatta mesih gibi (manyak tarikat liderleri gibi) yerlere hepinizin ahlakını kişiliğini mahvederek sürükler.

Yalan yanlış ve çok zayıf kitaplar peşinde heba olursunuz, o zavallıların kurbanı oyuncağı dalgası fırıldağı olursunuz.

Edebi ahlak, yazarın kitabı-eserine karşı ahlakıdır. Bir eserin nasıl olması gerektiğini en iyi yazarı bilir. Bu ölçüden habersiz insanlar yılışık sahtekar dalkavuk şakşakçıların tuzağına düşer. Vay be, neymişim, olur. Yani 'olmayan' bir güç ele geçirdiklerini sanırlar, değil, işte böyle rezil rüsvay olurlar.

Milli Piyango'dan çıkan paralar zenginlik tecrübesi hiç olmayan insanları sarhoş eder ve o paralar kısa süre içinde çarçur edilir.

Hak edilmeyen şöhretler de gün gelir kendini çarçur eder.

Çünkü bir eserin oluşumu, meydana getirilmesi uzun bir süreçtir, bu süreç, yazarına emeği alınteri trajedi ve travma ve tecrübeleriyle, keder, hüzün, vefakarlık, insanlık, kardeşlik, saygı, gibi, çok temel insani değerler üzerinde hayat dersleri verir.

İyi olmamış kotarılmamış bir eser sahibini de cahil beceriksiz bırakır ve sahibini sadece 'kurnaz' ve 'fırsatçı' yaparak cezalandırır, bazen de daha ağır ceza sapıklaştırır.

Hasan Ali Toptaş'ın tacizleri üzerine kamuoyunda bir çok yorum okuduk, bir çoğu şöyle bağlıyor, adam sapık olabilir ama eserleri fena değil!

Hayır, tam tersi, ortaya bir eser çıkartmak bir yazar için 'ahlak' eğitimidir.

Altta kalmamış ezilmemiş dövülmemiş canı yanmamış hakkı yenmemiş kandırılmamış aldatılmamış ihanete uğramamış gadre uğramamış vs. insanların bu insanlık konuları üzerinde 'eser' ortaya koyabilmeleri mümkün değildir!

Yalnızlığını acizliğini güçsüzlüğünü çaresizliğini (bir kadın gibi, sokakta kalmış aç bir köpek kedi gibi) test etmemiş insanlar yazar olamaz eser meydana getiremez!

Bir ağaç dalını tutmanın bir kayaya dokunmanın ayaklarınızı dalgalara sokmanın dahi bir 'üslubu' vardır! Hayatın aynası eser'i olmayan insanlara bu dokunuşu anlatamayız. Onlar her şeyi 'ele geçirebileceklerini' sanırlar. Onlar kendilerinden başka kıymetli-değerli varlıklar olduğuna asla inanmazlar. Onlar hayvanların insanların acı haykırışlarını hiç duymazlar. Üslubu olmayan insanın hayatı eseri sevgilisi aşkı olamaz!

Şişirmeyle balonla övgüyle falan torpilli ödüllerle, şöhret dediğin sizi bir yere kadar taşır, ama, üstüne çıkartamaz, insanlık makamında sizi oturtmaz. Kendisini varoluşunu durmaksızın sorgulayan büyük-küçük günahlar yaşamamış insanlar zaten eser yazamaz bir manzaranın tadını hiç alamaz, öpüşmeyi dokunmayı bilemez.

Eserin büyütemediği insanları kamuoyu-yasalar-ödüller-iktidar-görünürlük-şöhret-çok para kazanmak vs. gibi hiç bir 'güç' eğitip adam edemez!

Çünkü hayatın tatları acıları zevkleri ve maceraları aklınıza gelen herşeyin ruhu gölgesi kişiliği özleri ve taklitleriyle 'eserin' içindedir.

Eserlerinin içi boş olanlar, trajedi ve travma ve aşkları ve maceraları ve üzüntü ve ıstırapları bilemez anlayamaz ve YAZAMAZLAR!

Holdingler ve menejerler ise sadece 'çok satsın' 'çok şöhret olsun' ister, ama, eser dediğin 'insanlık' olmadan kuru kuru taklit kelime ve duygularla hiç olmaz!

Yani eser başka hayat başka hiç değildir!

Duygu yoksa eser yoktur!

Ve hayatın kantarı asla şaşmaz, zekice ve duygu dolu kelimelerin yerini holding ve menejerle doldurmaya çalışanların rezillikleri bitmeyecektir!

Kelimelere duygu parçacıkları gibi değil lego parçaları gibi davranan herkes helak olacaktır!"

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

GÜNÜN VİDEOSU

Dilan Polat'ın hayranı pes dedirtti: Cezaevine girdiğinizde kalp krizi geçirdim!

Dilan Polat cezaevine girince kalp krizi geçirdiğini söyleyen hayranı, Polat ile bir araya gelince ağladı.