Tarihi ilçenin ismi değişiyor!
AK Parti, İstanbul’un Eyüp ilçesinin isminin “Eyüpsultan” olarak değiştirilmesi için TBMM İçişleri Komisyonu’na bir teklif sundu. Bu teklifin ardından Eyüp Sultan'ın kim olduğu araştırılıyor? Tarihi nedir? İsmi neden değişti? Biz de sizin için araştırdık. Detaylar haberimizde...
AK Parti, İstanbul'un tarihi ilçelerinden Eyüp'ün adının değiştirilmesi için harekete geçti. AK Parti'nin teklifinde ilçenin isminin "Eyüpsultan" olarak değiştirilmesi talep edildi. Teklif TBMM İçişleri Komisyonu'na sunuldu. İsmi neden değişti? Peki, Eyüp Sultan kimdir? Tarihi nedir? Detaylar haberimizde...
İSMİ NEDEN DEĞİŞİYOR?
Önergede, İstanbul’un fethinin manevi komutanı olarak milletin gönlünde mümtaz bir yeri olan sahabe Halit Bin Zeyd Ebu Eyyüp El-Ensari Hazretlerinin medfun bulunduğu ilçenin adının halk arasında ve hatta yurt dışında “Eyüpsultan” ismiyle bilinmesine rağmen ilçe için kullanılan “Eyüp” isminin Eyüpsultan isminde bulunan mana ve mefhum ve mahiyeti ifade etmede yetersiz kaldığı belirtildi.
EYÜP SULTAN KİMDİR?
Eyüp Sultan olarak anılan Sahabe’den biridir. İslam peygamberi Hz. Muhammed’i Mekke’den Medine’ye göç ettiği zaman evinde ilk misafir eden sahabidir.
Eyüp Sultan, Ebu Eyyûb el-Ensarî, esas adı; Halid Bin Zeyd’dir. Medine’de doğmuştur.
İslam peygamberi Hz. Muhammed‘i Mekke’den Medine’ye 622 yılında göç ettiği zaman evinde ilk misafir eden sahabidir. Eyüp Sultan, İslâm ordularında yer aldı ve birçok savaşta yer aldı.
Hz. Ali‘nin hilâfeti döneminde onunla birlikte Hâricilere karşı savaşmıştır. Hz. Ali’nin Medine’deki kaymakamı Eyüp Sultan’ın Halid ve Muhammed adlı iki oğlu, Umre adında bir kızı vardı.
Eyüp Sultan, 77 yaşında, 669 yılında yapılan İstanbul kuşatması sırasında bir hastalıktan ölmüştür. Vasiyeti üzerine İstanbul surlarının dibine gömüldüğüne dair bir rivayet vardır. Anlatıya göre daha sonra 1453 yılında Fatih Sultan Mehmed‘in İstanbul’u fethi sırasında; Akşemseddin manevi keşif yoluyla mezarını bulur. Şu anda onun adına bir türbe, kendi adı ile anılan Eyüp semtinde ve kendi adı verilen Eyüp Sultan Camii‘si de bulunmaktadır.
Ziyaret etmek için belirli gün ve saati bulunmayan Eyüp Sultan’ı isteyen istediği zaman ziyaret edebilir. Ancak, Cuma günleri, kadir ve arife gün ve geceleri ziyaretçiler artar.
Medineli Müslümanlardan ve hicret sırasında Hz. Peygamber’i evinde misafir eden sahâbidir. Bütün Müslümanlar Peygamber Efendimiz (s.a.v)’i kendi evlerinde misafir etmek istiyordu. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v) devesini serbest bıraktı. “Kusva” adlı bu deve, Eyüp Sultan Hazretleri’nin evinin önünde çöktü. Peygamber Efendimiz (s.a.v), Eyüp Sultan Hazretleri’nin evinde yedi ay misafir olarak kalmıştır. Eyüp Sultan Hazretleri Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün savaşlarda Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in yanında İslam cihad hareketlerine katılmıştır. Peygamber efendimizin vefâtından sonra da bütün gazâlarda yer almıştır. Hz. Ali’nin hilâfeti döneminde onunla birlikte Hâricilere karşı savaşmıştır. Hz. Ali’nin Medine’deki kaymakamı Eyüp Sultan’ın Halid ve Muhammed adlı iki oğlu, Umre adında bir kızı vardı.
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in vefatından sonra da bütün gazâlarda yer almıştır. Hz. Ali’nin hilâfeti döneminde onunla birlikte Hâricilere karşı savaşmıştır. Hz. Ali’nin Medine’deki kaymakamı Eyüp Sultan’ın, Halid ve Muhammed adlı iki oğlu, Umre adında da bir kızı vardı.
Rasulullah (s.a.v), İstanbul’un fethini ashâbına anlatıp; “İstanbul elbette fetholunacaktır; onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir” diye müjdelemiştir. Hicrî 52. yılda Muaviye oğlu Yezid kumandasındaki Müslümanlar İstanbul’u kuşattılar. İslam akidesinin dünyanın dört bir yanına yayılması hususunda çok canlı ve diri bir gayrete sahip olan Müslümanlar, İstanbul’un fethi ve İslam devletinin sınırlarına dâhil olmasını şiddetle arzuluyorlardı. Eyüp Sultan Hazretleri bu seferin hazırlanması için çok çalışmış ve sefere karşı çıkanlara öğütlerde bulunmuştu. Uzun bir yolculuk yapan Eyüp Sultan Hazretleri yaşının çok ilerlemesinden dolayı İstanbul’a yaklaştıkları bir sırada hastalanmış, Yezid’e, öldüğü takdirde cenazesinin hemen defnedilmeyerek; ordunun varacağı en ileri noktaya kadar götürülmesini ve o noktada defnedilmesini vasiyet etmişti. Vasiyeti üzere, ordunun ulaştığı en ileri nokta olan İstanbul surlarının dibine defnedilen Eyüp Sultan Hazretleri, Müslümanların İstanbul’da bir sembolüdür.
Buyurdular ki: “Bir defasında Rasulullah (s.a.v) ile Hazreti Ebû Bekir’e yetecek kadar yemek hazırlayıp, huzurlarına götürdüm. Rasulullah (s.a.v); ‘Yâ Ebâ Eyyûb! Ensâr’ın eşrafından otuz kişiyi davet et’ buyurdu. Ben yemeğin azlığını ve belki Rasul-i ekrem (s.a.v) bu yemeği çok zannettiler diye düşünürken tekrar; ‘Ya Ebâ Eyyûb! Kureyş’in eşrafından otuz kişiyi davet et’ buyurdular. Binlerce düşünce ile Kureyş’ten otuz kişi davet ettim, geldiler. O yemekten yediler, doydular. Bir mucize olduğunu anlayıp, imanları kuvvetlendi ve bir daha bîat ettiler. Gittiler, sonra ‘Altmış kişi davet et’ buyurdular. Ben mucize olarak yemeğin azalmadığını gördüğümden, daha ziyade sevinerek altmış kişiyi Hazreti Rasulullah (s.a.v)’in huzuruna davet ettim. Geldiler, o yemeklerden yediler. Hepsi Hazreti Rasulullah (s.a.v)’in mucizesini tasdik ederek döndüler. Ardından; ‘Ensâr’dan doksan kişi çağır’ buyurdular. Çağırdım, geldiler. Rasulullah (s.a.v)’in emri üzerine onar onar o sofraya oturup yediler. Hepsi de bu büyük mucizeyi görüp, gittiler. Yemek ise benim götürdüğüm kadar, sanki hiç el sürülmemiş gibi duruyordu”. Yine anlattılar: “Rasulullah’a (s.a.v) daima akşam yemeği yapıp gönderirdik. Kalanını bize geri gönderdiği zaman, ben ve Ümmü Eyyûb, Hazreti Rasulullah’ın elinin değdiği yerleri araştırarak, oralardan yer ve bununla bereketlenirdik. Yine bir gece, yapıp gönderdiğimiz soğanlı veya sarımsaklı yemeği Rasulullah geri çevirmişti. Onda elinin izini göremeyince, feryat ederek yanına gittim. ‘Ya Rasulullah! Babam, anam sana feda olsun! Siz akşam yemeğini geri gönderdiniz. Fakat onda elinin izini göremedim. Hâlbuki ben ve Ümmü Eyyûb, geri çevirdiğin yemekte elinin değdiği yerleri araştırmakta ve bununla bereketlenmekteydik’ dedim. Rasulullah (s.a.v) buyurdular ki; ‘Bu sebzede bir koku hissettim. Ondan yemedim. Ben melekle konuşan bir kişiyim’. ‘O yemek haram mıdır?’ diye sorunca; ‘Hayır! Fakat ben kokusundan dolayı ondan hoşlanmadım’ buyurunca; ‘Senin hoşlanmadığın şeyden ben de hoşlanmam!’ deyince Peygamberimiz (s.a.v); ‘Siz onu yiyiniz’ buyurdu. ‘Bunun üzerine biz de ondan yedik ve bir daha Rasulullah’a (s.a.v) o sebzeden yemek yapmadık”. Peygamberimizin Herise (keşkek) yemeğini çok sevdiğini Hazreti Eyyûb-i Ensârî hazretleri rivâyet etmiştir.
Bir gün Rasulullah (s.a.v) Medine-i Münevvere’de bir kuşluk vakti, Müslümanların iki gözbebeği Hazreti Ebû Bekr-i Sıddîk ve Hazreti Ömerü’l-Fârûk ile karşılaştı. Üçü beraber Ebû Eyyûb-i Ensârî Hazretleri’nin evine gittiler. Evde olmadığını öğrenince, nerede olduğunu sordular. Bahçede çalışmakta olan Ebû Eyyûb-i Ensârî hazretleri, Rasulullah (s.a.v)’in sesini işitip koşarak eve geldi. “Merhaba Ya Rasulullah! Hoş geldiniz. Arkadaşlarınızla beraber safa getirdiniz” diyerek karşıladı. Bahçede çalıştığını beyan edip, hurma ağacından bir salkım kopararak geldi. Salkımda üç çeşit hurma vardı. Hazreti Rasulullah (s.a.v); “Ya Ebâ Eyyûb! Bu salkımdaki kuru hurmaları ayır” buyurunca; “Ya Rasulullah (s.a.v)! Emir sizindir. Ancak, size hayvan kesip, et ikram edeceğim” dedim. Rasulullah (s.a.v) de; “Hayvan keseceksen eğer sütlü hayvan kesme” buyurdu. Eyyûb-i Ensârî (r.a) oğlak kesti. Ümmü Eyyûb (r.a) de yarısını söğüş yapıp, diğer yarısını da kızarttı. Sıcak bir ekmek hazırladı. Etleri ekmeğin üzerine koyup sofraya getirdi. “Ya Rasulullah (s.a.v)! Buyurunuz” deyince, Rasulullah (s.a.v); “Ya Ebâ Eyyûb! Bu ekmek ile etten bir parça da kızım Fâtıma’ya götür, çünkü ben biliyorum ki; epey zamandan beri Fâtıma bu yemeği yememiştir”. Emir yerine getirilip, sofra kalktıktan sonra Peygamberimiz; “Bütün bu nimetler, ekmek, et, hurma, taze hurma ne güzel. Bu nimetler şükür ister” buyurup ağladılar. “Nefsim, yed-i kudretinde olan Allah-u Teâlâ’ya yemin ederim ki, bu nimetler yüzünden, yarın kıyamet gününde siz suâl olunacaksınız” buyurduktan sonra ilâve ettiler: “Ancak, sağlığınızda elinize geçen nimetleri yemeğe başlarken ‘Bismillah’; doyduğunuz zaman da ‘Elhamdülillahillezi eşbaanâ ve en âme aleynâ fe efdâle’ diyerek Cenâb-ı Hakk’a şükür ve duâ ediniz. Zira Cenâb-ı Hakk’ın verdiği rızık, bu sebeple size kifayet eder”. Gitmek üzereyken; “Ya Ebâ Eyyûb! Yarın da sen bize gel” buyurarak davet etti. Ebû Eyyûb-i Ensârî, davete icabet edip Rasulullah (s.a.v)’in yanına gitti. Rasulullah (s.a.v), Ebû Eyyûb-i Ensârî Hazretleri (r.a)’ni çok sevdiğinden, mükâfat olarak, O’na bir cariyesini ihsan edip, “Yâ Ebâ Eyyûb! Bu cariye hakkında Allah-u Teâlâ’dan hayır iste. Çünkü bu cariye bizim yanımızda bulunduğu müddetçe, bundan hayırdan başka bir şey görmedik” buyurdu. Rasulullah (s.a.v)’in yanından ayrıldıktan sonra; “Ben Fahr-i Âlem Hazretleri’nin vasiyetlerinde hayır görüyorum. O hayır da ancak bu cariyeyi azat etmektir” deyip azat etti. Ebû Eyyûb-i Ensârî (r.a)’nin Peygamberimiz (s.a.v) için her gün bir sofra hazırlamak âdetiydi. Bu izzet ve ikramıyla derecesi çok yükseldi.
EYÜP İLÇESİNİN TARİHİ
İstanbul’un fethi ile birlikte kurulan ilk Osmanlı -Türk yerleşim alanıdır. Haliç’in güney kıyısında, surların dışında yer alır. İsmini kabri bu semtte bulunan ve bir sahabe olan Hz. Eba Eyyub El- Ensari’den alır.
Eyüp semtinin gelişimi; fetihten hemen sonra İslam Ordularının 7.yy.’da İstanbul’u kuşatması sırasında şehid düşen Eyyup El-Ensari Hazretleri’nin mezarının Akşemseddin Hazretleri’nin gördüğü bir rüya ile bulunup, üzerine bir türbe ve yanına bir caminin yapılması ile başlar. Kanuni döneminde ise Eyüp büyük gelişme gösterir. Bu yıllarda semt camiler, mescidler, medreseler, sıbyan mektepleri, çeşme, sebil, hamam, imaret ve türbelerle donatılırken, sahilleri ise yalılar ve köşkler süslemiştir.
Eyüp El-Ensari’nin türbesi ya da yaygın tabiriyle Eyüp Sultan Türbesi, Eyüp semtinin toplumsal hayatında merkezi bir yer tutar. Bu türbelerle ilgili geleneklerin birçoğu bugünde sürmektedir.
Osmanlı zamanında en dikkat çekici gelenek padişahların cülus (tahta geçme) merasimlerinden sonra Eyüp Sultan’da kılıç kuşanmalarıdır. Bu merasim, okunan dualar ve kılınan namazlarla dini-manevi bir özellik taşımakta ve yeni padişaha makamının anlamını hatırlatmaktaydı. Ancak bu gelenek belki fetihten de eskidir. Zira Bizans döneminde burada bulunan Leon Makelos manastırının başpapazı, harbe giden imparator, kumandan ve asilzadelere kılıç kuşatmak ve onları takdis etmek gibi bir hakka ve makama sahipti.
Eyüp Sultan Türbesi’nin Eyüp’ün yerleşim dokusuna kazandırdığı bir başka özellik, bu türbede yatan kişiyi Evliyaullah (Allah Dostu) ve Sahabe bilen Osmanlı’nın ona yakın olmak için Eyüp’te defnedilmek istemesidir. Gerek Osmanlı döneminde, gerekse de Cumhuriyet yıllarında halktan kişilerin yanı sıra, birçok şöhretli isim de son istirahatgah olarak Eyüp’ü seçmişlerdir. Bunun sonucunda semte mistik havasını veren büyük mezarlıklar kurulmuştur. Hem bu mezarlara ait mezar taşlarının sanatsal değerleri, hem de çağlara tanıklık eden üzerlerindeki kitabeleri nedeniyle, Eyüp’teki mezarlıklar bir açık hava müzesi gibidir ve yüzlerce yıllık bir tarih kesitini hüznün diliyle anlatır bizlere. Bu mezarlıklardaki servi ağaçları ise adeta ölümle yaşamın içiçeliğini vurgular.
Eski Eyüp bunların yanı sıra bayramlar ve kandillerde dolup taşan Eyüp Sultan Türbesi, yeni evlenenlerin ve sünnetlik çocukların buraya ziyarete getirilmesi, Haliç’in bol çeşitli ve lezzetli balıklarını satan balıkçıları, serin ve tatlı suları, Haliç’e bakan tepeler üzerindeki güzel manzaralı mesire yerleri, çiçekçiliği, İstanbul’un süt ve kaymak ihtiyacını karşılayan mandıraları, kıyı kahvehaneleri ve oyuncakçı dükkanları ile de ünlüydü. Düdüklü testiler, fırıldaklar, tahtadan arabalar ve eşyalar, oyuncak tef, davul, düdük ve özellikle “kaynana zırıltısı” ile Eyüp oyuncakçıları, çocukları çok sevdiğine inanılan Eyüp Sultan Hazretleri’nin manevi rehberliğinde faaliyet gösterirlerdi. 19.yy. sonunda bu bölgenin sanayileşmeye açılması ve 1960’lardan sonraki hızlı gecekondulaşma ile bu geleneksel dokunun tamamına yakını ortadan kalkmıştır.