TCMB’den neoliberallere tokat gibi makale
TCMB neoliberallere ders niteliğinde bir makale yayınladı. Bugün Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) hesabından paylaşılan makalede, “Merkez bankası zarar etmez’ diye ortalıkta dolaşan neoliberallere aslında olayın ne olduğunu anlattı. İşte ‘Merkez bankaları faaliyetlerinde kâr-zarar olgusu” başlıklı o makale…
İşte ‘Merkez bankaları faaliyetlerinde kâr-zarar olgusu” başlıklı o makale…
Merkez bankaları kanunda kendilerine verilen görev ve yetkiler ile, ticari bankalardan farklı bir şekilde, kamu yararını gözeten bir çerçevede faaliyet gösterir ve kâr amacı gütmez. Merkez bankalarının yapısının ticari bankalardan farklı olması, iktisat yazınında da yer alan bir konudur. Bu kapsamda değinilen ana husus, merkez bankalarının güçlü bir bilanço veya yüksek kâr gibi finansal hedeflerden ziyade fiyat istikrarını ve finansal istikrarı sağlamaya ve sürdürmeye yönelik amaçlara sahip olmasıdır (Long ve Fisher, 2024). Merkez bankalarının kâr veya zarar yapması hususuna ışık tutan çalışmalarda, merkez bankalarının;
Ulusal paranın basılmasında ve ihraç edilmesinde tekel konumunda olmaları sebebiyle genellikle kâr elde etme eğiliminde oldukları,
Likidite uyuşmazlığı ve negatif sermaye gibi temel bankacılık problemleri merkez bankaları için söz konusu olmadığından iflas etmeyecekleri,
Öte yandan, politika hedeflerini gerçekleştirebilmek amacıyla attıkları adımlar sonucunda belirli dönemlerde zarar edebilecekleri
belirtilmiştir.
Bu doğrultuda, merkez bankalarının geçici olarak zarar edebilecekleri istisnai dönemler ortaya çıkabilmektedir. 2008 finansal krizi ve Covid-19 pandemisi, bu dönemlere örnek olarak gösterilebilir.
Merkez Bankalarının Zarar Etmesi Ne Anlama Gelir?
Makroekonomik ve finansal istikrara katkı sağlamak amacıyla yerel para cinsi varlık satın alan bazı merkez bankaları, faiz oranlarının yükseldiği dönemlerde, zarar veya düşük kâr raporlayabiliyor. Net kâr hesaplanırken, tahvillerin piyasa değerindeki değişimi dikkate alan bir muhasebe standardı benimseyen merkez bankalarının kârlılık oranları üzerinde baskı oluşuyor (Bell ve diğerleri, 2023). Bu durum, genellikle varlık alım programları uygulayan gelişmiş ülke merkez bankalarında ortaya çıkıyor. Öte yandan, birçok gelişmekte olan ülke (GOÜ) merkez bankasının da daha önce zarar açıkladıkları biliniyor. Örneğin; Şili, Çekya ve Meksika Merkez Bankaları uzun yıllar negatif özsermayeye sahip bir şekilde faaliyetlerine devam etmiştir (Archer ve Moser-Boehm, 2013).
Gelişmiş ülke merkez bankalarından farklı olarak, GOÜ merkez bankalarının kârlılıkları döviz kuru hareketlerinden de önemli ölçüde etkilenebiliyor. GOÜ merkez bankalarının sahip olduğu döviz ve altın cinsinden rezervler bilançoda varlık tarafının büyük bir kısmını oluşturduğu için kur hareketleri kârlılık üzerinde belirgin rol oynayabiliyor (Bell ve diğerleri, 2023).
Öte yandan, merkez bankalarının açıkladığı zararlar, merkez bankalarının operasyonlarını etkin bir şekilde devam ettirmesini doğrudan etkilemiyor. Zira merkez bankaları, yükümlülüklerini yerine getirmek için yerel para birimi ihraç edebilir ve yapıları gereği herhangi bir sermaye düzenlemesine tabi değildir.
Pandemi Sonrası Dönemde Merkez Bankaları
Pandemi dönemi, hane halkları, reel sektör ve finansal sektördeki doğrudan ve dolaylı etkileri yanında merkez bankaları ve düzenleyici otoriteler için de zorlayıcı bir tecrübe olarak tarihteki yerini almıştır. Bu süreçte uygulanan genişleyici/destekleyici para politikaları çerçevesinde politika faiz oranları düşürülmüş, finansal piyasalarda kredilerin genişlemesine izin verilmiş, miktarsal genişleme ile merkez bankalarının bilançolarında menkul kıymetler kalemi büyümüştür.
2022 ve 2023 yılları ise, pandeminin doğrudan etkilerinin sönümlenmeye başladığı ancak pandemi döneminde yükselen enflasyon ile mücadelenin en önemli politika önceliklerinden olduğu bir dönem olmuştur. Bu yıllarda gelişmiş ekonomilerde yaşanan parasal sıkılaştırma, pandemi boyunca merkez bankaları aktiflerinde birikmiş olan -çoğunlukla uzun vadeli- menkul kıymetlerin değerini düşürmüş ve merkez bankalarının yükümlülüklerinden doğan faiz giderlerini pek çok örnekte artırmıştır. Bu gelişmeler sonucunda, zarar eden merkez bankalarının sayısında son yıllarda belirgin bir artış gözlenmiştir.
Faaliyet rapor detaylarına düzenli bir şekilde ulaşılabilen 28 merkez bankasının son beş yıldaki kâr/zarar gelişmeleri incelendiğinde 2019 ve 2020 yıllarında 4, 2021 yılında 10, 2022 yılında 12 merkez bankasının zarar ettiği görülmektedir. 2023 yılına ilişkin şimdiye kadar raporlama yapan 19 ülke arasından 9 ülke zarar açıklamıştır.
2023 yılında ABD, Almanya, Avustralya, Belçika, Fransa, İsviçre, Kanada Merkez Bankaları ile Avrupa Merkez Bankası’nın zarar etmesinin ardındaki başlıca sebep faiz giderlerindeki artıştır. Bu durum faiz oranlarının hızla yükseldiği bir ortamda merkez bankaları varlık-yükümlülük vade yapısının doğal bir neticesidir. Avustralya Merkez Bankası’nın son dönemlerdeki zararında, artan faiz oranları ile birlikte gerçekleşen menkul kıymetlerdeki değer düşüklüğünden doğan zarar ayrıca etkili olmuştur. Keza Rusya, Çekya, Singapur ve Yeni Zelanda Merkez Bankaları’nın da önceki dönemde faiz giderlerindeki artışın yanı sıra menkul kıymetlerindeki değer kaybının etkisiyle zarar açıkladıkları bilinmektedir.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da 31 Aralık 2023 tarihinde sona eren 92. Hesap Dönemi Bilançosu’nda 818,2 milyar TL zarar açıklamıştır. Bu zarar esas olarak kur korumalı mevduat kalemlerine ödenen kur farklarından ileri gelmekle birlikte, kur korumalı mevduat giderleri hariç tutulduğunda da artan faiz oranlarının, faiz giderleri ve menkul kıymet değer azalışları yoluyla, kârı azalttığı görülmüştür.
Bu metinde pandemi sonrası döneme odaklanıldığı için detaya girilmeyecek olsa da, Meksika, Ukrayna ve Tayland Merkez Bankaları 2019 yılında; İsveç Merkez Bankası da 2020 yılında yabancı para alım satımları nedeniyle zarar açıklamışlardır.
Özetle;
Literatürde de dikkat çekildiği üzere, merkez bankalarının olağanüstü dönemlerde dönemsel olarak zarar açıklamaları geçici ve istisnai bir niteliktedir ve para politikasının etkinliğinin ölçülmesinde bir gösterge niteliğinde değildir. Son dönemde çeşitli merkez bankalarınca açıklanan zararların istisnai nitelikte olmasından yola çıkarak bu durumun merkez bankalarının fiyat istikrarını sağlamaya yönelik sürdüreceği faaliyetleri etkilemesi beklenmemektedir (García-Escudero ve Romo González, 2024).
Son beş yılın yıllık raporlarına ulaşılabilen merkez bankalarından oluşan bu örneklemdeki ülkelerin dünya gelirindeki payı %66’dır.