‘Tek adam’ımız Mesut Yılmaz! Ersin Çelik yazdı

Gerçek Hayat yazarı Ersin Çelik referandum öncesi yaşanan "Tek adam" tartışmasına farklı bir perspektiften yaklaştı

Anayasa değişikliği referandumu öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yöneltilen "Tek adam" suçlamasına Gerçek Hayat yazarı Ersin Çelik'ten dikkat çeken bir itiraz geldi.

Anasol-MHP Hükümeti ve Mesut Yılmaz'ın Türkiye siyasetindeki rolünü hatırlatan Ersin Çelik, "1983 yılında bakan olarak ülkemizin hayatına giren tek bir adamın, tek başına iktidar olabilmenin kıyısından bile geçmemiş bir genel başkanın, mevcut sistemin arızi imkanları ile nasıl ‘diktatör’ olabildiğini, darbelere ve darbecilere karşı nasıl güçsüz kaldığını göstermek istedim." diye yazdı.

İşte o yazı;

- ‘Tek adam’ımız Mesut Yılmaz!

Cumhurbaşkanlığı sisteminin henüz enine boyuna tartışılmaya başlandığı günlerin, 28 Şubat’ın 20. yıl dönümüne denk gelmesi iyi bir rastlantı oldu. Çünkü 16 Nisan referandumunda “hayır” diyecek cephenin dilinden düşürmediği “tek adamlık meselesi” yakın tarihimizde en iyi 28 Şubat süreci üzerinden okunabilir bence.

Yüzde 52 oy alarak Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan ve yüzde 49 ile tek başına iktidar olan AK Parti için yapılan “tek adamlık” ve “otoriteleşme” yakıştırmalarının, çok değil birkaç yıl önce nasıl uygulandığını anımsamak ve okumak gerekiyor.

1995 seçimlerinden çıkan sonucu ve sonrasında yaşanan gelişmeleri irdeleyerek yakın tarihimize şöyle bir bakmak bizim için aydınlatıcı olacaktır. 1996 yılının Ekim ayında yapılması gereken genel seçimler bir yıl erkene alınmıştı. Başbakan Tansu Çiller, koalisyon ortağı Deniz Baykal ile girdiği ‘özür münakaşasından’ sonra hükümeti bozup istifasını vermişti çünkü. Dikkatinizi çekerim, iki liderin münakaşasından dolayı hükümet düşmüştü. Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir, “Laiklik maskesi ardına gizlenmiş dinsizler var” demişti ve bahsettiği kişi İnsan Haklarından Sorumlu Bakan CHP’li Algan Hacaloğlu’ydu. Yer yerinden oynamıştı adeta. Deniz Baykal, koalisyonun devam etmesi için Menzir’in görevden alınmasını şart koşmuştu. Buna karşılık Çiller, emniyet müdürünün arkasında durdu ve istifasını verdi. Yani Türkiye, bir bürokrat ile bakan arasındaki söz dalaşı yüzünden hükümetsiz kalmıştı.

Mevcut sistemi sorgulamak için bu kadarı bile yeterli ancak devam edelim. 1995 seçimleri sonrasında yaşananları unutursak, 28 Şubat’ın “sistem darbesi” olduğu gerçeğini de sümen altı etmiş oluruz çünkü. 24 Aralık 1995 günü sandıktan çıkan tabloya bakalım önce; Refah Partisi birinci olmuş ve ‘sistem’ Menderes ile Özal’dan sonra bir kez daha patlak vermişti. Erbakan’ın başbakan olma ihtimali ile demokrasinin bir kez daha ameliyat masasına yatırılma zamanı gelmişti. Nitekim öyle de oldu. 28 Şubat postmodern darbesi -tıbbi terminolojiyle anlatmak gerekirse- bir ‘kapalı ameliyat’tı.

1996’da kurulan ve yaklaşık bir yıl sonra; asker, medya, dönemin cumhurbaşkanı, Fetullah Gülen ve STK’ların işbirliği ile istifaya zorlanan Refah-Yol Hükümeti’nin yerine ANAP lideri Mesut Yılmaz’ın başbakan olduğu, Demokratik Sol Parti destekli ANASOL-D Hükümeti kuruldu. Başörtülü kadınların, kızların, sakal bırakanların, şalvar giyenlerin, camiye gidenlerin, üniversite okuma hayali kuranların, borcu olanların, bankada parası bulunanların, asker veya polis olmak isteyenlerin, avukatlığa adım atmaya hazırlananların kaderi bu tarihten sonra değişti.

Partisi seçimlerde yüzde 19 oy almış olan Başbakan Mesut Yılmaz, aldığı kararlar ve attığı adımlarla milyonlarca insanın hayatını ve geleceğini, ülkenin ekonomisini, yarınlarını karartmıştı. Merhum Turgut Özal’ın 12 Eylül darbesinden sonra kurup tek başına iktidar yaptığı ve ülkeyi demokrasi, insan hakları, özgürlükler düzlüğüne çıkartan Anavatan efsanesini bitirmekle kalmamıştı Mesut Yılmaz, yüzde 19 oyla ‘tek adamlığın’ ta kendisini de yapmıştı.

Özal’ın muhafazakârlığına ve merkez sağdan gelmesine rağmen Müslümanları hedef alan icraatların mimarı olan Yılmaz, 28 Şubat MGK’sında alınan fakat Necmettin Erbakan varken uygulanamayan kararları tek başına omuzlamıştı. Hem de ne omuzlama! 8 yıllık kesintisiz eğitimi çıkararak imam hatiplerin orta kısmını kapatıp, liselerine ise kat sayı engeli getirmişti. “Siyasi hayatıma mal olsa bile bu kanunu çıkaracağım” diyerek milyonlarca gencin istikbalini elinden alan Mesut Yılmaz, 28 Şubat’ın darbeci askerlerinin verdiği ev ödevlerini kelimesi kelimesine yerine getirmişti.

Yüzde oy 19 ile başbakan olan birinden darbe heveslisi askere karşı siyasi bir irade ortaya koymasını beklemek, mevcut sistemin ruhuna aykırıydı zaten. Öyle olmasa yüzde 54’le tek başına iktidar olan Başbakan Adnan Menderes’i dünyanın gözleri önünde darağacına gönderemezlerdi. Öyle olmasa, Başbakan Erbakan’ı, dönemin Cumhurbaşkanı’nın ağzıyla hemen her gün manşetlerle ‘yola getirmeye’ kalkamazlardı.

Aynı Mesut Yılmaz 1999 seçimlerinde kurulan Anasol-MHP Hükümeti’nin de başbakan yardımcısı oldu. Bu kez yüzde 13 oy almıştı ama başbakan iken çıkardığı; bu ülkenin Müslümanca yaşamaya çalışan, inancının emrettiği şekilde okula gitmek isteyen insanlarını hedef alan yasaları, hükümet ortağı adıyla uygulamaya devam etti. Bu kadar Mesut Yılmaz hatırlatması meramımızı anlatmak için yeterli olur sanırım. 1983 yılında bakan olarak ülkemizin hayatına giren tek bir adamın, tek başına iktidar olabilmenin kıyısından bile geçmemiş bir genel başkanın, mevcut sistemin arızi imkanları ile nasıl ‘diktatör’ olabildiğini, darbelere ve darbecilere karşı nasıl güçsüz kaldığını göstermek istedim.

Devlet yönetiminde siyasetin gücünün ne kadar önemli olduğunu ise 15 Temmuz gecesi gördük. Ya o gece, sokakları kan gölüne çeviren darbecilere karşı, “Onlar hangi yola başvurularsa şunu bilsinler; biz bu kutlu davaya başımızı koymuşuz. Biz canımızla, kefenimizle bu yola çıkmışız.” diyen bir Cumhurbaşkanımız olmasaydı? Cevabını düşünmek bile istemiyor insan. Hayır cephesinin “tek adam” argümanı aslında 15 Temmuz gecesi yerle yeksan olmuştu. Çünkü o adam tek değildi, milyonlarcaydı. Onun kefeniyle çıktığı yola, millet de baş koymuştu ve bu uğurda yüzlercesi şehit oldu. Ruhları şad olsun…

GÜNÜN VİDEOSU

İstanbul'da korku dolu anlar! Ambarlı Mardaş Limanı'nda gemi yan yattı! Personeller tahliye edildi

İstanbul Ambarlı Mardaş Limanı'nda AMNAH isimli konteyner yüklü gemi sabaha karşı yan yattı. Konteynerlerden bazıları denize dökülürken bölgedeki çalışmalar devam ediyor. Gemi personeli hemen olay yerinden tahliye edildi.