PKK'nın kaçırdığı çocuktan ailesine mektup!
Terör örgütü PKK’nın dağa kaçırdığı çocukların ailelerinin "evlat nöbeti" devam ederken SuperHaber, 9 yaşında örgütün eline düşen Hamza Adıyaman adlı çocuğun terör kampından annesine yolladığı mektuba ulaştı. Küçük çocuğun Kürtçe ve Türkçe yazdığı mektubunda eğitim gördüğü yerleri ve bulunduğu bölgeyi anlattığı görülüyor. Mektupta çok çarpıcı ifadeler yer alıyor...
Ülke sınırları içerisinde günden güne yok olan bölücü terör örgütü PKK’nın, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin aralıksız ve kararlı operasyonları neticesinde sınır ötesinde de dağılma sürecine girdiği belirlendi.
PKK GÖZÜNÜ ÇOCUKLARA DİKTİ!
Öte yandan Diyarbakır HDP İl Başkanlığı önünde evlat nöbeti tutan ailelerden birinin çocuğu olan Hamza Adıyaman'ın ailesine yazdığı mektup ortaya çıktı. 9 yaşında PKK tarafından dağa götürüldüğü öğrenilen Adıyaman'ın mektubunda oldukça çarpıcı ifadeler bulunuyor.
KAÇIRILAN ÇOCUK MEKTUBUNA KÜRTÇE YAZARAK BAŞLIYOR!
PKK tarafından kandırılarak dağa çıkarılan 'Zaroo' lakaplı Hamza Adıyaman adlı küçük çocuk mektubuna, “Diyamin çawayi tu baş’e heke hün başin ez ji pir baş’imjimin re xemgin nakim revşa min başe pır ji başe ez pir jiwe xeribim pir xeribim ez qurbani nemteme operasyona deste destteme lıver cihe pir xweşik’e ez hünim ez gelen keşxweşim hün nizanin min te nameyek nivisi destete eske ramüsim…” şeklinde Kürtçe ifadelerle başlıyor.
Mektubun Kürtçe girişinin Türkçesi ise şöyle;
“Anne nasılsın? İyiysen çok iyi durumum için endişelenmiyorum. Durumum çok iyi. Çok yorgunum. El ameliyatı kurbanıyım. Sana bir mektup yazdım ve elini öptüm...”
"SANA ANLATACAK ÇOK ŞEYİM VAR"
Hamza Adıyaman mektubuna Türkçe devam ederek ailesine şunları söylüyor;
"Annem, ablam, kardeşlerim, ailem. Bir de size Türkçe yazayım. Pek fazla yazmaya konuşmaya fırsatım olmuyor. Şimdilik bununla yetinin. Gerçek şu ki şu süreçte sesimi resmimi gönderemem ama başınız dik dolaşın. Ben bir mücadele içerisindeyim. Kimseye kızmayın, bu benim yolum. Yoldaşlarımla kendi dilim, ırkım, namusum için buradayım. Ama çok iyiyim, kocaman bir savaşçı oldum, artık çocuk değilim. Ama günü gelir de, gelirse o gün sesimi, resmimi inşallah size yollarım elbet. Duydum ki çok üzülmüşsün annem, eğer sen üzülürsen hele ki ağlarsan ben dayanamam. Benim sana, ablalarıma, aileme anlatacak çok şeyim var ama bu mektubun lafları benim, yazanı komutanım. Sizi çok seviyorum. Annem şunu bil ben iyiyim, bu süreç bitsin sesini duyacağım. Aysel ablam merak etme beni, anam sana emanet.”
"ANALAR AĞLAMASIN HEP GÜLSÜN!"
Hamza Adıyaman'ın mektubunun devamında ise, "Kardeşlerim benim hepiniz Allah’a emanet olun inşallah. Başka sefere resmimi de yollarım size. Kimseye kızmayın, kimseden çekinmeyin, bu yolu ben seçtim. Annem bana sakın kızma. Olgun ablam sen beni seversin, annem özellikle sana emanet. Suriye Keseb’te eğitimimi bitirdim. Yakında büyük bir komutan olacağım. Arkadaşlarım Xoşyar, Çexdar, Ronahi, Zelal, Erdal, Zaroo Adıyaman hepsi ellerinden öpüyor canım anam ağlarsan ölürüm. Beni göremezsin hep gül ve bize sahip çık. Analar ağlamasın, hep gülsün. Seni çok seviyorum anneciğim." ifadelerine yer verdiği görülüyor.
BULUNDUĞU YERİ TARİF ETTİ
Öte yandan Adıyaman'ın mektubunda kurtarılma umuduyla, tutulduğu terör kampını bazı ipuçları vererek tarif etmesi de dikkat çekiyor.
Adıyaman mektubunu şöyle sonlandırıyor;
"Belki de dönemem anne. Eğer öyle olursa emin ol ki uzun süre seni, babamı, ablamı, ailemi görmenin hayaliyle yaşadım, ama başarılı olamadım. Bir gün Suriye’ye geleceksin ve son günlerime şahitlik yapan evi arayacaksın biliyorum. Ev Suriye’nin doğusunda, bir kısmı hasar görmüş, kapısı yeşil ve sniper kurşunları nedeniyle delik deşik üç pencere göreceksin biri doğuya bakıyor. Bu pencereye adımı yazdım siyah mürekkeple. Güneş ışığı penceredeki kurşun deliklerinden odaya sızıyordu anneciğim ve işte bu pencerenin arkasında son dakikalarımı, saatlerimi ve günlerimi sayıyorum. Anne, özlüyorum seni. Ablam, kardeşlerim hepinizi bir gün göreceğim. Babam sen üzülme sakın, bir gün gelecek kocaman yürekli oğlunu göreceksin. Hepiniz birbirinize emanet olun, selametle.”
(Zaroo Adıyaman)