Terörle yaşamak ve sönen ocaklar
En sevmediğim yazı konusu terör. Ancak maalesef, sıklıkla yazmak, üzerinde konuşmak durumunda kalıyorum. Ama bundan daha önemlisi, millet olarak terör acılarını paylaşmak zorunda kalıyoruz… İstanbul’da artık şiddetten de öte vahşet vardı, iki canlı bomba ile 44 insanımız şehit oldu, yüz ellinin üzerinde insanımız da yaralandı. Allah şehitlerimize rahmetiyle muamele etsin. Yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Aynı anda iki ayrı patlama ile yıkıcılığın boyutlarını artırarak gidiyor artık terör örgütü. Gencecik insanlar hayatlarının baharında bu dünyadan göçüyorlar. Sanırım iki patlamada hayatını kaybedenlerin yaş ortalaması 30’u bile bulmuyor. Ne çok hayalleri, umutları vardı ve dünyada aslında yapacakları ne kadar çok işleri vardı… Bir anda gözü dönmüş, aklı ve vicdanı sıfırlamış canilerin kurbanı oldular…
Anne ve babalarının ne kadar beklentileri, planları vardı… Tıp Fakültesi öğrencisi imiş, Ankara’da okuyormuş. İstanbul’a gezmeye gelmiş. Takside yakalamış terör o pırıl pırıl hekim adayını…
Polis memuru olmuş, birini sevmiş, sevilmiş, akşama nişanı varmış…
Büyük bir sayı olarak karşımıza çıktığı andan itibaren bile yeterince dehşete düşürücü, üzüntü verici, yürek yakıcı olan kurbanların tek tek hayatlarına, hikâyelerine baktığımız zaman infialimiz artıyor; kederimiz büyüyor…
Teröre lanet dememiz, kızgınlıklarımızı, kırgınlıklarımızı bir şekilde dışa vurmamız olaylara tahammülümüzü biraz daha mümkün hale getiriyor ancak gidenleri getirmiyor.
Hele olayların en sıcak, yakıcı anında bazı sorumsuz, şuursuz, insanlıktan ve ahlaktan nasibini almamış insanların “düşmanca” tepkileri, yorumları, sosyal medya paylaşımları iyice canımızı sıkıyor. Siyasetten başka bir şey düşünmeyen, artık birer siyasi hayvana dönüşmüş olan, ideolojik prangalarla kendilerini bağlamış tiplerin işin özünü ıskalayıp olaylarla güncel politik akış içinde bağlantı kurma gayretleri ise daha da vahim. Yaşları ile, konumları ile, sorumlulukları ile mütenasip olmayan tavır, tutum ve açıklamaları adeta bir nefret suçu olarak belirginleşiyor.
Şurası muhakkak ki, terör örgütüne müzahir tiplerin yorumları, paylaşımları yapılan aşağılık eylemin bir devamı, toplumsal tansiyona karşı muazzam bir provokasyondur. Bunlara yönelik olarak kolluk birimlerinin harekete geçmesi ve adli sistemin işletilmesi neticeye ulaşmamızı temin eder. Bunlar her kim ise tespit ile gereği yapılır.
Ancak, siyaset sorumluluğu olan, toplumun seçilmiş kişilerinin, temsilcilerinin daha şehitlerin kanı ortada iken, yaralılar hastanelerde tedavi görür iken gereksiz, siyasi muarızlık içinde, gelişigüzel açıklamalar yapmaları hiçbir zaman affedilecek bir vaziyet değildir, hoşgörü ile yaklaşılamaz.
Olaylara ilişkin eleştirel tavır, daha soğukkanlı, akılcı, gerçekçi, olayların neden-sonuç ilişkileri bağlamında olmalıdır.
Milletçe içimizin acıdığı, yüreğimizin kanadığı bir anda, o gün gündemde yer alan bir hadise ile bağ kurarak, vahim bir olayı görmemek, gerçek boyutlarından başka bir yere götürmek TBMM’nin hiçbir üyesine yakışmaz.
Bu milletin seçilmiş temsilcilerinin önce bu milletin acılarına ortak olmaları gerekir. Küçük, kısır siyasi polemiklere malzeme olamayacak kadar değerli olan insanlarımızın şehadeti ve yaralanması olayı üzerinden birkaç gün sonra nasılsa tartışılması mümkün olan bir süreci tartışma girişimi, siyasal sorumlulukla da uyuşmuyor, bağdaşmıyor.
Dünyanın en büyük metropollerinden birisi olan İstanbul’da meydana gelen bu vahşete karşı başta Avrupa ülkeleri ve ABD olmak üzere, yabancı ülkelerden gelen üzüntü mesajlarını önemsemekle birlikte teröre karşı yeterli bir dayanışma duygusu yarattığını söyleyebilmemiz mümkün değildir.
Buralarda ne zaman en ufak bir terör hadisesi olsa, Türkiye hep çok saygın, samimi ve net tavır koymuştur, terörizme karşı durmuştur. Türkiye’nin bu insani duruşunun yeri ve zamanı geldiğinde bu ülkelerce de gösterilmesi en azından diplomatik nezaketin, mütekabiliyetin ama daha da önemlisi müttefiklik ilişkilerinin bir gereğidir.
Türkiye’ye silah ambargosunu gündemlerine alan ve terörizmle mücadelesini eleştirenlerin şimdi bir kez daha düşünmelerinin zamanıdır. Neredeyse bir legalite tanımak üzere oldukları PKK terör örgütünün kanlı elleri bu olayla bir kez daha belirginleşmiştir. Türkiye’ye bu kanlı katil, canilerle mi mücadelesinde engel olmaya çalışıyorlar? Neden? Bunun cevabını hem kendi kamuoylarına, hem de yürek yangınları yaşayan Türk milletine vermek zorundadırlar…