Th. Herzl Filistin’i satın almak için 10.000 altın rüşvet vaat etmişti
Sultan Abdülhamid’in iktidarının son on yılı Filistin’de Yahudilerin yurt edinme arayışının ziyadesiyle yoğunlaştığı bir zaman dilimi oldu. Yahudiler bir zamanlar vatanları olduğuna kani bulundukları Filistin’e geri dönme ve bu eski vatanı yeniden anavatan yapma arayışı içerisine girmişlerdi. Siyonizm’in bu dönemdeki lideri ise Theodore Herzl idi.
Herzl, Yahudi milleti için bir vatan oluşturma gayretindeydi. Bunu temin için kullanılabilecek her vasıtaya başvurmuş, alınabilecek her türlü tedbiri almış ve yapılması gereken her işi yapmaya çalışmıştı. Yirminci asrın sonunda sekiz milyon vatansız Yahudi’nin Filistin’de bir Yahudi kolonizasyonunun kurulması ve nihayeti itibariyle Yahudi yurdu haline getirilmesinin en belirleyici temel unsuru ise Osmanlı sultanıydı.
Herzl’in geçen asrın sonunda başlattığı yeni eski vatanı oluşturma noktasındaki gayretlerini üç ana başlık altında toplamak mümkündür. Bunlar; bir dizi kongrenin tertip edilmesi; diplomatik faaliyetlerin icrası ve vakıf çalışmalarının başlatılmasından oluşmaktaydı.
Herzl, 1896’dan itibaren diplomatik görüşmeler için harekete geçmişti. Tasavvurlarını hayata geçirebilmek için uzun bir süre İstanbul, Kudüs ve Roma arasında mekik dokumak zorunda kalmıştı. İlk olarak ve birkaç defa Alman İmparatoru ile görüşmüş… Lahey Barış Konferansı’na katılmış, İngiliz hükümeti üyeleri ile bir araya gelmişti. Tabii ki St. Petersburg’a da gitmişti.
Siyonizm’in amaçlarına hizmet etmek üzere Siyon’un temsilcilerini tertip ettiği kongrelerde bir araya getirmiş, Theodor Herzl, Yahudilere bir vatan kazandırmak üzere muhtelif devlet liderleri ile görüşmelerde bulunmuştu. Ancak bu dönemde Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulabilmesinin gerçekte belirleyici olan, irade ve inşa gücünü elinde bulunduran, ne muhtelif memleketlerde düzenlenen kongrelere muhtelif cihetlerden iştirak eden temsilciler ne de Karun kadar serveti olan Rothschildler, Bleicbroderler yahut Hirschler... yahut bir başkasıydı. Bu durumun sadece ve sadece tek bir muhatabı vardı o da Sultan II. Abdülhamid idi. Zira Yahudi devletinin kurulması umulan coğrafya o tarihlerde Osmanlı Devleti hudutları dâhilindeydi ve Osmanlı tahtında da o tarihlerde Sultan II. Abdülhamid vardı. Filistin’i Yahudi yurdu yapmanın yolu ise ya onu Osmanlı Devleti’nden bir vesile almak yahut Yahudi yerleşimcilerin orada iskân edilmelerine izin verilmesini bir şekilde sağlamak gerekmekteydi. Her iki husus için de Sultan Abdülhamid’in ikna edilmesi şarttı.
Osmanlı Devleti’nin o tarihlerde mali zorlukları ve dış borçları dikkate alındığında yeni devletin teşekkülü mümkün gibi gözükmekteydi. Ancak Sultan Abdülhamid 1883 yılında Yahudilere toprak ve mülk satışına yasak getirmişti. Bu durum dolayısıyla vaat edilmiş topraklar olarak işaret edilen Nil ve Fırat nehirleri arasında yer alan bölgede bir Yahudi devleti kurulması tam bir hayal olarak gözükmekteydi.
Abdülhamid’in Nevlinsky’ye; …Ben canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade edemem, şeklindeki söylemi Herzl’in arayışlarının beyhude yere olduğunu veciz bir surette hem ifade etmişti hem de bu yöndeki arayışlarını nihayete erdirmişti. Dolayısıyla Filistin’de bir Yahudi yurdunun oluşumu önündeki en büyük ve en aşılmaz engel Sultan Abdülhamid’in bu olumsuz tavrı olmuştu. Ancak hal böyle olsa da 1897 yılında Basel’de yapılan ilk Siyonist kongre ile Filistin’e Yahudi göçürülmesi düşüncesi siyasi bir karakter kazanmıştı. Yeni ideolojiye göre, Filistin’e göç arzusu sadece o mukaddes topraklarda ölmek ve gömülmek için değil, aynı zamanda Yahudi halkı için bir vatan oluşturmayı hedeflemekteydi.
Theodor Herzl o yıllarda sadece Sultan Abdülhamid’i ikna etmeye çalışmakla kalmamış, bilakis onun bendegânı ile de yakın ve sıcak bir temas içinde olmaya gayret etmişti. Söz konusu yakınlık ve sıcaklığın esasını ise kendilerine dağıtmaya çalıştığı, Yahudilerin Filistin’e yerleşmelerine izin vermesini sağlamaya matuf, yüklü rüşvetler oluşturmuştu.
Herzl’e göre hediye en kullanışlı anahtardı. Onun açamayacağı kapı da hemen hemen yok gibiydi.
Yıldız Sarayı görevlilerinden Nuri’ye bir mektup yazıp;
Ramazandan önce bir miktar paraya ihtiyacınız olacak değil mi?...
diye sorması da tam da bu nedenleydi.
Bu noktada Arap İzzet Paşayı da elde etmek isteyen Herzl ona da birkaç cümle ile vaziyeti anlatmış ve;
Şayet Filistin’e sahip olunursa Türkiye’ye ve bu işte aracılık edenlere muazzam iyiliklerinin olacağını
belirtmişti.
Herzl, bu noktada Mabeyn Başkâtibi Tahsin Paşayı da unutmamış, onu da rüşvet ile elde etmek üzere içinde 10.000 frank bulunan zarfı, uygun bir vesile ile kendisine verilmesi için fırsat kollamıştı. Ayrıca Teşrifatçı İbrahim yahut Nuri Beyler de göz ardı kılınmamışlardı. Nuri Beyin o yetenekli ellerine, Herzl’in verdiği bilgiye göre, büyük kısmı işin bitimine ertelense de, 10.000 franklık bir miktar teslim edilmişti.
Herzl, en çok İzzet Paşanın Sultan Abdülhamid’i ikna edebileceği veya amacın elde edilmesinde kendisine yardımcı olabileceği inancındaydı. Bu nedenle Arap İzzet Paşaya yüklü miktarlarda rüşvetler önermişti.
6 Haziran ve 20 Haziran 1902’de Paşa’ya iki ayrı mektup daha göndermişti. Her iki mektubun da içeriği Osmanlı borçlarının konsolide edilmesi konusuna dairdi. İkinci mektupta Kudüs’te bir üniversite kurulması konusu tekrar ele alınmıştı. 15 Şubat 1902’de göndermiş olduğu mektubunda ise çok fazla bir taleplerinin olmadığını, sadece Akka sancağında yıllık 100 bin lira kira karşılığında bir Yahudi kolonizasyonu oluşturmak istediklerini ifade etmişti.
Herzl, 18 Mart 1900’de İzzet Paşaya aşağıdaki şu mektubu yazmış ve ulaştırmıştı:
Ekselans;
Belki size mektup gönderdiğim arkadaş vasıtası ile Filistin’e yapılacak bir Yahudi muhaceretinin sağlayacağı avantajlar konusuna muttali bulunmaktasınız. Şu hususa yürekten inanıyorum ki eğer bendeniz Sultan’ın ayaklarına yüz sürmek imkânı bulup da bütün Siyonist planını açıklayacak olursam hüsnü kabul ile karşılanacağım. Bendenizi, Sultan’ın üstün vasıfları ve ince kalbi hakkında duyduklarım, onun zavallı Yahudileri himayesi altına alacağına ve bu şekilde kendi imparatorluğunun menfaatlerini de koruyacağına inandırıyor.
Sizden istirhamım, Majeste Hükümdar Sultan Abdülhamid Han’dan bir randevu alarak bizim planımızı bütün açıklığı ile teferruatı ile kendilerine arz etmeme fırsat bahşetmenizdir…
Herzl 6 Mart 1902’de Paris’ten İzzet Paşaya bir mektup daha yazmıştı. Ancak bu mektubu diğerlerinden oldukça farklıydı. Herzl artık kesenin ağzını açmış, amacına ulaşmak için bol miktarda rüşvet dağıtmaya başlamıştı. Mektup şöyleydi:
Ekselans;
Size, bana Londra’dan gönderilen ekli iki gazetenin kupürünü sunmakla şeref duyarım.
22 Şubat tarihli mektubuma mutabık bir şekilde 15 Mart günü benim adıma muhtelif bankalara birer milyon frank yatırılacaktır.
Bu paraların Paris, Berlin ve Londra’da bulunan hesaplarıma yatırılması talimatı verdim. Bu bankalar, her birine bir milyon yatırılmak üzere, muhtemelen Paris’te Credit Lyonnais, Berlin’de Dresdener Bank ve Londra’da Lloyds Bank olacaktır.
Size bir hafta içinde daha kat’ i malumat arz edeceğim.
Yüksek saygılarımın kabulünü dilerim.
Sadakatli dostunuz Th. Herzl.
Herzl, 1 Kasım 1901’de Crespi’ye yazdığı bir mektupta ise İzzet Paşaya muayyen bir miktar ödeme yapıldığını ifade etmiş, ancak onun işlerin olgunlaştırılması konusunda hareketsiz kaldığından şikâyet ederek şöyle demişti:
Nuri Beye İzzet Bey ile konuşmasını yazmıştım. Sen ve Nuri Bey bana, İzzet Beyin ben orada iken verdiğim miktarı aldığını söylemiştiniz, fakat niçin bir cevap almadığımı anlamıyorum. Arkadaşımıza beni nezaketle hatırlatınız, zannederim hiçbir şey yapmadığı için müteessif bulunmaktadır.
Herzl, 4 Haziran 1903’te İzzet’e yazmış olduğu bir mektupta kendisini harekete geçmesi için ikaz etmekte ve onun için öngördüğü yeni bir rüşvet ödemesinin ne olması gerektiğini yine kendisine sormaktaydı:
4 Haziran, Viyana
Ekselans;
Zaman geçmekte ve ben hala 16 Şubat 1903 tarihli teklifime bir cevap alamamış bulunmaktayım. Ama hadiseler tazyik ediyor. Kişinev’de yapılan Yahudi mezalimini herhalde duymuşsunuzdur. Bizim zavallı Yahudilerimiz sefillik içerisinde bulunuyorlar, onlara muhakkak bir şeyler yapmak lazım.
Belki bana 1902 Şubatında Zat-ı Şahane’nin iradeleri ile verdiğiniz memorandumdaki teklifler ile benim son tekliflerim arasında bir telife gidilebilir. Mezopotamya’da kolonizasyon ile Akka Sancağına iskân mevzularını kastediyorum.
Birkaç hafta içerisinde bizim Siyonist kongresi toplanacaktır, ben onlara müspet bir şeyden bahis edemeyeceğim ve böylece şimdiye kadar Zat-ı Şahanelerinin hükümetiyle yapılmış olan bütün müzakereler hiç olmamış gibi addedilecektir.
O zaman başka bir bölge bulmak zorunda kalacağız. Bütün fırsatlar da kaçırılmış olacaktır...
Herzl, bu mektubuna ilaveten ancak ayrı bir zarf içerisinde aşağıdaki mektubu da İzzet Paşaya göndermişti:
Aziz dostum,
Sizinle bir arkadaş olarak konuşmama müsaade ediniz. Bahsettiğim planın tahakkuku için şahsınıza ne istersiniz?
Bana miktarı yazınız, mühürsüz ve işaretsiz bir mektupla bildiriniz. Mektubun hamili içerisinde ne olduğunu katiyen bilmeyecektir. Her şey sizinle benim aramda mutlak sır olarak kalacaktır. Eğer plan şimdi gerçekleşmezse bundan ebediyen vazgeçeceğim.
Samimi ve sadık arkadaşın, Herzl
Herzl, Viyana’dan İzzet Beye hitaben 12 Aralık 1903’te iki mektup daha kaleme almıştı. Mektuplardan birisi etrafa gösterilmek diğeri ise sadece kendisinin bilgisinde olmak içindi ve şu şekildeydi:
Aziz dostum,
Eğer bir anlaşmaya varırsak, imza günü 10.000 altını emrinize tahsis edeceğim.
Bu sözümü istediğiniz şekilde yerine getirmeye hazırım, mesela oğlunuzun adına yatırabilirim, nasıl isterseniz.
Herzl’i, 10.000 altını İzzet Paşanın emrine tahsis etmeye mecbur kılan sebep ne onun cömertliğiydi ne de İzzet Paşaya olan sevgisiydi. Zira o, kaleme aldığı hatıratında Filistin’i Yeni İsrail yapma yolunda vermiş olduğu mücadelede muhatap olduğu İzzet Paşayı oldukça zeki ve çalışkan olarak bulmuşsa da bir dizi hayvana benzeterek küçümsemekten ve kendisine karşı olan nefretini alenen ifade etmekten de kaçınmamıştı.
Onun bu derece yüksek bir fedakârlık içerisinde olmasının yegâne nedeni ise tebaası oldukları Halife (Sultan Abdülhamid)’e ve memleketine bolluk ve istikrar getirmek suretiyle onun himayesi altında kurtuluşa ermek isteğiydi.
İzzet Paşa ilk zamanlar Herzl’in Yıldız Sarayı’ndaki arayışlarına olumlu yaklaşmıştı. Sonraki zamanlarda ise muhalif bir tavır sergilemeye başlamıştı. Herzl, İzzet Paşayı vesile kılarak Sultan Abdülhamid’e ulaşmaya, Filistin’de bir Yahudi yurdu oluşturulmasına izin temin etmeye çalışmıştı. Bu amacına ulaşabilmek için de İzzet Paşayı adeta kullanılıp atacağı bir maşa olarak görüp değerlendirmekteydi. Bu kullanımının karşılığı olarak da, gerek Paşa’nın kendisine gerekse çevresine hem yazılı hem de sözlü bir surette, yüklü miktarda rüşvetler önermişti.
Herzl’in yazdıklarına bakılacak olursa, rüşvet teklifini ilk gündeme getiren Herzl olmuştu. O, sadece İzzet Paşaya değil, başta İzzet Paşa olmak üzere hemen hemen tüm saray çevresine rüşvet dağıtmış ve daha büyük miktarları ise nihai amacın elde edilmesi sonrasına bırakmak suretiyle adeta kamarillanın nefsini kışkırtıp kabartmıştı. Gerçi o mukaddes İsrail’i kurma yolunda rüşvet kesesini çok daha önceden açmış bulunmaktaydı. Daha 1899 Nisanında, o tarihlerde Dışişleri Bakanı İkinci Sekreteri olan Artin Paşa (1828-1901)’ya bir mektup yazmış ve girişimlerini dile getirerek ondan Sultan Abdülhamid’in kendisini huzura kabulünü temin etmesini istemişti. Bu yönde yapacağı yardımlarının rüşvet cinsinden mukabilinin ise 20.000 olacağını belirtmiş, fakat daha sonra bu rakamı 40.000’e yükseltmişti.
Sultan Abdülhamid’in Filistin’e Yahudi kolonizasyonu oluşturulmasına hiçbir surette kapı açmaz tutumu belki Herzl’in, çevresindekileri kullanmak ve onları para ile satın almaya çalışmak suretiyle hedefine ulaşmak zorunda bırakılmış olması ve daha başka bir yol kalmamış bulunduğundan politikasının tabii karşılanması söz konusu edilebilir. Fakat galiba Herzl ile onun muhatap olan İzzet Paşa ve bendegân mensubu sair isimlerin hali, çölü aşmaya ve hedefine ulaşmaya çalışan kervan sahibinin çöl bedevilerinin eline düşmesi ve sahip olduğu maddi varlıklarının gasp edilmesine engel olamadığı gibi beslediği kutsi umutlarının da soyulmasına karşı koyamaması hali gibiydi. Ancak belirtilmesi gereken bir diğer husus ise; Herzl’in hatıralarında bütün bu rüşvet tekliflerinin bizatihi kendisi tarafından yapılmış olduğunu, hiç eğip yahut kıvırıp bükmeden ve büyük bir cesaret ve açık sözlülük içerisinde, ifade etme medeni cesaretini gösterebilmiş olmasıdır.
Keşke her raşi ve mürteşi cürmünü bu suretle itiraf edebilse!