Trakya’yı Türkiye’den ayırmak mı?
2016 yılında dönemin CHP İzmir Milletvekili Ali Yiğit, İzmirlilerin gerekirse Türkiye'den ayrılarak Avrupa'ya girmeye hazır olduğunu ifade etmişti. Benzer şekilde bir açıklama da kısa bir süre önce yine CHP’li Büyükçekmece Meclis Üyesi Eren Savaş tarafından yapıldı. Eren Savaş’ın açıklamasında; "Trakya’nın ayrılması daha doğru olacak. Her koyun kendi bacağından asılsın. Kimse kimsenin kaderi ile oynamasın’’ ifadeleri yer aldı. CHP’li Savaş sosyal medyadaki paylaşımında işi bir adım daha ileri götürerek; “Bay bay Türkiye Cumhuriyeti” diye de yazdı. Gerçi CHP’li Savaş’ın beyanındaki son cümle fazladan yapılmıştı. İzmir’i, Trakya’yı ve tabii ki Doğu’yu ayırıp kopardıktan sonra geriye “Türkiye Cumhuriyeti” diye bir şeyin kalmayacağı zaten aşikardı.
Türkiye Cumhuriyeti’nde yönetimin nasıl olması konusunda yüz yıl öncesi yaklaşım ile yüzyıl sonrası yaklaşım arasında ciddi bir fark mevcuttur. Bu durum en azından CHP cephesinde söz konusu hale gelmiş gözükmektedir. Yüzyıl öncesi CHP’sinin Türkiye Cumhuriyeti’nin yapısı ve idaresi için kabul ettiği prensipler ile bugünkü CHP’nin öngördüğü prensipler birbirinden fazlası ile farklı bir mahiyet kazanmıştır. Yüz yıl önce CHP’yi kuranlar ve iktidarı elinde bulunduranlar Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve beraberliğinden, yek vücut bir surette terakkisinden yana adımlar atmışlar, Türk istiklâli ve Türk Cumhuriyetinin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi gerektiğini daha o tarihte ifade etmişlerdi. Tabii seyri içerisinde Türkiye'nin her bir bölgesinde aynı ekonomik koşullarla ilerlenemeyeceği muhakkak olarak görüldüğü için de, bölüp parçalamak ve Cumhuriyet’in dağılıp sona ermesini sağlamak üzere değil, bilakis ülkenin ekonomik olarak gelişimini sağlamak amacıyla bölgesel örgütler kurarak, üçer beşer ilden meydana gelecek yeni yapılar oluşturarak bölgesel kalkınmanın kolaylıkla gerçekleştirilmesine çalışmışlardı. Dolayısıyla da bölgesel terakki ve bölgeler arasındaki kalkınmışlık dengesini sağlarken aynı zamanda dahili güvenliği de muhafaza etmek amacını gütmüş olduklarından 1927’de "Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair" bir kanun çıkarılmıştı.
Umumi Müfettişlik uygulamasının yaygınlaşmasında Başbakan İsmet İnönü’nün 1935 yılında Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Karadeniz Bölgesi'ni kapsayan inceleme gezisi ve bu gezi sonrasında hazırlamış olduğu raporda uygulamadaki Umumi Müfettişliğin sağladığı hizmetleri takdire şayan bulması etkili olmuştu.
Bölgesel çapta Genel Müfettişliklerin kurulması hükümetin bütçe durumu ile yakından alakalı olsa da elverdiğince hızlı bir şekilde genel müfettişliklerin sayısı artırılmak istenmişti. Bu noktada kuruluşu gerçekleştirilmiş olan Genel Müfettişliklerden birisi de Trakya bölgesini kapsamaktaydı.
İkinci Umumi Müfettişlik olarak adlandırılan bu müfettişlik bölgesi dahilinde Edirne, Kırklareli, Tekirdağ ve Çanakkale vilayetleri yer almaktaydı. Müfettişlik görevine ise 1934 yılı Mart’ı ortalarında o sırada İstanbul Milletvekili olan ve daha öncesinde de başmüfettişlik görevinde bulunmuş bulunan Dr. İbrahim Tali Bey atanmıştı. Edirne'de ikamet edecek olan Tali Beyin yetki alanı İstanbul dışında tüm Avrupa'daki Türkiye topraklarını kapsayacaktı.
İkinci Umumi Müfettişliğin kurulmasından maksat müfettişlik bölgesi kapsamında yer alan yerlerde iktisadi, bayındırlık ve sosyal dengesizliklerin ortadan kaldırılmasına yönelikti.
Trakya bölgesi Türkiye’nin Avrupa'ya açılan kapısı olmasına rağmen o güne değin halk tarafından fazla ilgi görmemişti.
Tali Bey özellikle tarihi bir şehir olan Edirne’nin yeniden imarı ve Avrupa'ya giden bir otomobil yolunun inşası başta olmak üzere bölgedeki bayındırlık işlerine önem verecekti. Müfettişliğin tesisi; "Türk kanıyla bolca ıslanmış" Trakya'yı güzelleştirmek ve geliştirmek, "Ortaçağ'ın karanlığındaki medeniyetimizi Avrupa'ya taşıyacak bir köprü" olarak da görülmüştü.
Cumhuriyet'te Yunus Nadi Bey, İsmet Paşa kabinesinin Trakya'nın yeniden imarını hedeflediğini ve oluşturulan müfettişliğin "Trakya'ya verilen büyük siyasi önemin" kanıtı olduğunu ifade etmiş, müfettişliğin özellikle projelendirildiğini belirttikten sonra Edirne-İstanbul arasında modern bir otoyolun imarının sağlanacağını yazmıştı.
İlk olarak Sultan İkinci Abdülhamid döneminde uygulamasına şahit olunan ve zaman içerisinde Umumi Valilik, Eyalet Valiliği, Genel Valilik, Fevkalade Valilik, Hidivlik, Bölge Valiliği, Süper Vali, İnspektörlük, Genel Müfettişlik şeklinde adlandırılmış olan Genel Müfettişlikler Türkiye'deki sosyal, ekonomik ve idari şartların bir sonucu olarak, Türk idare tarihinde ortaya çıkan çok önemli siyasi ve yönetsel kuruluşlar olmuştur.
Umumi yahut Genel Müfettişlik kavramı Hamidiye Dönemi’nin eseri olmakla birlikte İkinci Meşrutiyet ve Millî Mücadele dönemleri ile Cumhuriyet dönemlerinde de idari tartışma ve uygulamanın bir parçası olmaya devam etmiştir.
Cumhuriyet döneminde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki azgelişmişliği, fakirliği ve ulaşım imkansızlıklarını ortadan kaldırmak için genel müfettişliklerin yeniden kurulması bir zorunluluk haline gelmiştir. Genel müfettişlikler görev bölgelerinde Türk Hükümeti'nin adeta gözü kulağı olarak kamu düzenini ve asayişi muhafaza etmek ve bölgesel kalkınmayı gerçekleştirmek üzere sıkı bir surette çalışmışlar, mevcudiyetlerinin en temel nedeni olan Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını ve bütünlüğünü muhafaza etmekten de geri kalmamışlardı.