TRT World mülteci çocukların sesi oluyor!
TRT World yayıncılıktaki iddiasını haberin ötesine taşıyarak önemli bir sosyal sorumluluk projesine imza atıyor. TRT World, insanı merkeze taşıyan anlayışıyla Avrupa’daki mülteci çocuklara yardım elini uzatıyor.
TRT World, habercilikteki farklı ve başarılı duruşunu önemli bir sosyal sorumluluk projesine taşıyor. World Citizen olarak adlandırılan projeyle, Avrupa’daki kaybolan mülteci çocuklar sorununa farklı cephelerden çözüm üretiyor.
İstanbul Esma Sultan Yalısı’nda gerçekleştirilen World Citizen tanıtım gecesine akademisyen, bürokrat, sanatçı ve diplomatik temsilcilerden oluşan bir davetli topluluğu katıldı.
TRT Genel Müdürü İbrahim Eren, World Citizen projesini anlattığı konuşmasında, bu girişimle amacın sempati uyandırmak değil empati ve şefkat duygusu geliştirmek olduğunu ifade ederek, ‘’World Citizen girişimini insanlığın vicdanına ilham olabilmek amacıyla başlattık. Günümüz dünyası hiç olmadığı kadar küçülerek küresel bir kasaba haline geldi.
Yaşadıklarımızı, hikayelerimizi tüm dünya ile paylaşmak için her türlü şansa sahibiz. Bir yandan da birbirimize bir o kadar uzağız. Bu mesafenin asıl nedenleri ise şefkat, güven ve empati yoksunluğu... Bu nedenle dünya bugüne kadar hiç olmadığı derecede büyük sorunlarla yüzleşiyor. Bir yandan değişimi görmek istiyoruz, diğer yandan bunu gerçekleştirmekten korkuyoruz.’’ dedi.
TRT World Citizen Projesi’nin önemine vurgu yaptığı konuşmasında mülteci sorununun dünyanın en önemli meseleler arasında yer aldığını belirten Eren, ‘’Kızgınız, yorgunuz, üzgünüz ve çaresiziz. İşte tam bu noktada TRT World Citizen hislerimizi harekete geçiriyor’’ ifadelerini kullandı.
WORLD CITIZEN NEDİR?
TRT World, başlattığı World Citizen girişimiyle kayıp mülteci çocuklar hakkında Avrupa’da ses getirmeyi amaçlıyor. Girişimle, Avrupa’daki çocuk kaçakçılığı, cinsel istismar ve organ ticaretinin önüne geçmek amaçlanıyor. Bu amaç doğrultusunda Avrupa’daki mülteci çocuklar için 6 dilde bir rehber hazırlandı. Avrupa’nın değişik ülkelerindeki mülteci kamplarında dağıtılacak rehberle, özellikle çocukların ve ailelerinin bilinçlendirilmesi hedefleniyor. İngilizce, Arapça, Farsça, İspanyolca, Almanca ve Fransızca dillerinde hazırlanan rehberde, mülteci çocukların hakları, zor durumda kalmaları halinde yapılması gerekenler adım adım çocuklara yönelik görsellerle detaylı bir şekilde anlatılıyor.
Yine proje kapsamında, etkili bir hikayecilik diliyle amaca hizmet eden bir çizgi film serisi ile aynı farkındalığın altı çizilecek.
Mülteci çocukların kaybolmaya yüz tutan geleceklerini tekrar kazanmaları için çalışan TRT World Citizen İnisiyatifi ayrıca Avrupa’daki karar vericiler ve sivil toplum kuruluşlarını harekete geçirmek için mülteci çocukların her geçen gün büyüyen tehditlerini anlatan ‘’Ben çocuk değil miyim?’’ isimli bir gerçekler dosyası da hazırladı.
Aynı projenin bir parçası olarak geçtiğimiz günlerde Nizip’teki Türkiye’nin en büyük mülteci kampına giden TRT World’den uzman bir ekip, küçükler için bir gazetecilik eğitimi düzenledi. Bu eğitimle mülteci çocuklar haberin öznesi olmak yerine kameranın arkasına geçerek haber sürecine dahil oldular.
İBRAHİM KALIN; ‘’REFERANDUM KÖTÜ BİR FİKİRDİ, IRAKLI KÜRTLERLE BİR SORUNUMUZ YOK’’
Birçok ülkeden yaklaşık dört yüz siyasetçi, iş adamı, akademisyen, aktivist ve gazeteciyi yoğun bir gündemle bir araya getiren TRT World Forum’un ikinci oturumunda “Ortadoğu’da Son Gelişmeler ve Yaklaşan Tehlikeler” masaya yatırıldı.
Panelistler arasında yer alan Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, Irak’taki son gelişmelere ilişkin konuştu. Kalın, Türkiye’nin uyguladığı politikaların Irak’ın toprak bütünlüğünü korumak amaçlı olduğunu belirterek, ‘’Her etnik gurubun kendi devletini kurmak istemesinin sonu yok. Referandum kötü bir fikirdi. Kürtler Irak’ta orta kuşağa ve güneye kıyasla iyi bir konumdaydı. Kendi parlamentoları, güvenlik güçleri vardı. En başından itibaren onları destekledik. En zor zamanlarında yanlarındaydık. Bizim Iraklı Kürtlerle sorunumuz yok. Devlet kurma sevdası bir başlarsa nerede biteceğini bilemezsiniz. Suriye olabilir, Lübnan’a sıçrayabilir, Yemen’e sıçrayabilir. Yani bir ülkenin parçalanmasına izin verirseniz işin sonunun nereye gideceğini hiç bilemezsiniz.” dedi.
İbrahim Kalın, günümüzde insan hayatının istatistiklerden oluşmasını eleştirerek, ‘’Gerçekle olan bağımızı kaybetmeye başlıyoruz. Pek çok kriz ekranlarda izlediğimiz görüntülerden ibaret. Ancak o durumdaki insanlar açısından bakınca medyanın bu haberleri veriş şeklinin gerçekten olayın ciddiyetini yansıtmadığını düşünüyorum. Mülteci krizini ele aldığımızda, Avrupa bu krizle ancak kapısına dayandığı zaman ilgileniyor. Türkiye’ye de alın siz uğraşın, bizden uzak olsun diyor.’’ İfadelerini kullandı.
GANNUŞİ: “TUNUSLU BUAZİZİ SADECE KENDİNİ DEĞİL TÜM ARAP SİSTEMİNİ ATEŞE VERDİ”
Panelde söz alan Nahda lideri, Tunuslu politikacı Raşid Gannuşi, Ortadoğu’da yaşananların geleceğe dair iyimserliği ortadan kaldırdığına vurgu yaparak, ‘’Pek çok kişinin yoksullukla mücadele etmek zorunda kaldığını görüyoruz. İnsanlar terörün kucağına atılıyor. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü sonrası dünyanın bu bölgesinde bir huzursuzluk ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Genç Tunuslu Buazizi kendisini yakarak tepki verdi. Ancak o aslında sadece kendisini yakmadı, tüm Arap sistemini ateşe verdi. Ve bu Araplar için yeni bir çağın başlangıcı oldu. İşte bu nedenle öyle bir ortam tesis etmeliyiz ki, insanlık onuru herkese verilebilsin. Onlar da kendilerine yakışır bir gelecek kurabilsinler.’’ dedi.
Raşid Gannuşi, bölgedeki beklentilerin tekrar ayarlanmasının gerekliliği ile ilgili olarak şöyle konuştu: “Uluslar diktatörlere karşı devrimi yaptı. Bazıları kurtulabildi. Geri kalanları bekliyoruz aslında. Çünkü bir devrim oluşturmak, bir bölgede bu devrimin başarılı olacağı anlamına gelmez. O devrimin başarısı için vakit gereklidir. Fransız Devrimi mesela, bir diktatörlükten, demokratik bir rejime yaklaşık 80 yılda geçti. Ama tarih bir ya da iki günde yazılmaz. Bu sebepten ötürü biliyorum ki Arap dünyası Demokratik bir geçiş döneminde ve bu zaman alabilir. Politik elitler bu dönemi kısaltabilir. Suriye’deki elitler bunu şimdiye dek yapamadı. Fakat eninde sonunda bu baskıcılar gidecek ama bu tabi hep bir güç oyunu o alanda. Sonunda özgürlüğe ulaşılacaktır.”
Ganuşi sözlerine şöyle devam etti: “Tunus’taki durum daha az zaman aldı çünkü Tunus’taki elitler kendi sorunlarını çözebildi. Şiddete başvurmadılar. Tunus’un lokasyonu, Mısır ve Libya kadar stratejik değildi. Biz şanslıydık, çünkü en azından petrolümüz yok. Petrolümüz olsaydı farklı olurdu. Libya’nın petrolü olduğu için uluslararası müdahale ve baskılar daha fazla oldu. Hepsi pastadan dilim kapmaya çalıştı. Bu sebeple Libya’daki değişim Tunus’taki durumdan daha karmaşık. Ancak Libya’daki sürece rağmen tünelin ucunda ışık var.”
Panelin bir diğer konuşmacısı Tarık Yusuf ise Libya’da her şeyin ters gitmesini ve Tunus ile Libya arasındaki farkı şöyle anlattı: “Libya hem kendi halkının hem de çoğunluğun gözünde bir başarısızlık örneğidir. Ortada bir hayal kırıklığı var. Neredeyse eski rejimi geri istiyor insanlar. Tunus ile arada temel farklılıklar var. Libya’daki süreç çok şiddetliydi. 42 yıl sonra Arap dünyasının gördüğü en gaddar rejimlerden biriydi. Libya’nın hiçbir şeyi yoktu, kimsesi yoktu. Libya müdahaleler için devrim halinde bir mıknatıs haline geldi. Özellikle devrimden sonra böyle oldu. Libya’nın devriminden bir iki yıl sonra her şey çok istikrarsızdı. Şiddetli değişiklik istikrarsızlığı besleyecektir. Deneyimsiz olan politik elitler o geçiş dönemini yönetmeye çalıştılar. Halbuki Libya’da biz savaşa karar verdik. Dış etkenleri de unutmamak lazım.”