Turgay Şeren'den Dinyakos'a
Posta yazarı Oral Çalışlar, önceki gün hayatını kaybden "Berlin Panteri" lakaplı Türk futbolunun efsane ismi Turgay Şeren'i yazdı.
Turgay, bizim kuşağın Lefter, Metin, Can gibi efsane isimlerindendi. Çamur sahalarda, sınırlı imkanlarla oynarlardı. Turgay’ın her yanı çamura bulanmış fotoğrafları gözlerimin önünde. O, artık aramızda yok. UEFA 2016'yı, TV’den ayrıntılı, pırıl pırıl görüntülerle izlerken, Turgay’ın anısı beni o yıllara götürdü. Çocukluğum Tarsus’ta geçti. 1950'li 60'lı yıllar. Gazetelerden öğrendiğimiz maçlar, İstanbul Mahalli Ligi’ydi.
Maçları İstanbul radyosu yayınlardı. Tarsus’ta İstanbul radyosunu dinlemek eziyetti. Parazitler arasında neler olduğunu öğrenebilmek amacıyla kulağımızı radyoya dayardık. İstanbul’un, FB, BJK, GS takımlarının yanında başka ünlü takımları da vardı. Vefa, Kasımpaşa, Beykoz, Beyoğluspor, Feriköy, Sarıyer, Karagümrük, Yeşildirek aklımda kalanlar. Beyoğluspor’da Rum oyuncular çoğunluktaydı.
Babamın, akşamları eve getirdiği gazeteyi kapar, spor sayfalarına dalardım. Mustafa Dayım, Adana’da otururdu. Bazı hafta sonları, ona gider, Demirspor’la karşılaşmaya gelmiş büyük takımları izleme şansı bulurdum.
Sonra kendim futbola başladım. Tarsus İdman Yurdu’nun futbolcusu oldum. Futbol ayakkabılarını yerel ustalar yapardı. Kösele ve deriden üretilen ayakkabılar, şimdikilere benzemezdi. Zamanla altları erir, çivileri ayağımızı parçalardı. Kösele kramponları tutturmak için çivi kullanılırdı.
Efsane ayakkabı
Futbolcular arasında “Dinyakos ayakkabısı” diye bir efsane vardı. Takım kaptanımız Sayman Mutlu, “işte bu ayakkabı” diye gösterip, ayağına giymişti, heyecanla incelemiştik. Dinyakos Usta’yı, çıraklarından İbrahim Yöney yıllar sonra şöyle anlatmış:
“Dinyakos ustanın esas adı Todori Korfiadis idi. (...)Ailesi Dino adasından geldiği için Dinyakos deniyormuş. 6-7 Eylül’den sonra pek çok Rum gibi o daYunanistan’a gitti. Atina’ya yerleşti ve aynı işi orada sürdürdü. Hatta bana oradan çivi yollardı. (…) Beykoz kundura fabrikasında asker postalı yaparlardı. İmalattan artan parça köseleleri alıp dükkâna getirirdik. Suda ıslatıp dizimizde döverdik. Karaköy’de domuz sokağı vardı. Domuz yağı orada bulunurdu.(...) Deriyi yumuşak tutardı. O zaman kramponları çivili yapıyorduk (...) Futbolcuların ölçülerini kâğıda çizerek alır, sonra deftere kaydederdim. Krampon kesip ayakkabıları çiviliyorduk. İki tane krampon topuğa takardık, iki tane de ortaya çivilerdik.(...) Burun kramponları biraz daha kısa olması lazımdı. Çok uzun oldu mu zamanla ayakkabının ucunu kaldırırdı."
Turgay da, Lefter de, Dinyakos giyerdi........
Bir kitap: Hemşehrim, meslektaşım Mehmet Yaşot’ın anıları: “Gazeteci Tarihin Şahididir