Türk dış politikasında yeni dönem ve eski hatalarla yüzleşme
AYLARDIR bu satırlarda 'Türkiye'nin dış politikada hiç bir fayda sağlamayan kavgacı tutumundan vazgeçip öncelikle milli menfaatlerine ağırlık vermesi gerektiğini hep söylüyoruz. En başlarda bunları söylerken, bir önceki hükümetin kurmaylarından destekçilerinden bu yazdıklarımız nedeniyle neredeyse hücuma uğramıştık.
O ÇİZGİYE GELİNİYOR
Ama bugün gelinen nokta en başta söylediğimiz çizgiye ağır ağır yaklaşıldığını gösteriyor.
Dünden bu yana takip ettiniz. Kanlı bıçaklı olduğumuz İsrail ile resmi anlaşma ile barışıldı. Mavi Marmara mağdurlarına tazminat ödenmesi, Gazze'ye ambargonun önemli ölçüde hafifletilmesi ve İsrail'in resmi özür dilemesi ile iki ülke arasında yeni bir süreç başladı. Büyükelçiler yakında atanıyor. İsimler bile belli. Hamas konusunda Türkiye biraz daha hassas davranacak. Enerji işbirliği, Türkiye'nin Gazze'ye insani alanda desteği ile turizm ve diğer alanlarda da gelişmeler sağlanacak.
TİCARET 2.5 KAT ARTMIŞTI
Zaten özellikle belirtelim, Türkiye'nin İsrail ile kriz yaşadığı dönemde herşeyin bittiği sanılmıştı. Ama bu süreçte bile karşılıklı ticaret hacmi 2.5 kat artmıştı. Yani, doğal süreç kendi halinde gidiyordu. Şimdi resmiyet ile pekiştirilecek.
HALA AÇIK YARALAR VAR
Ama İsrail bundan sonra hakarete varan boyutlarda MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkındaki eleştirilerinde de geri adım atacak mı, bu da ayrı sorun. Yani hala açık yaralar var. İsrail yurtdışındaki güçlü lobilerini kullanarak bize perde arkasından ciddi sıkıntılar çıkarmıştı. Herhalde, İsrail bu barış ile Türkiye'nin bugüne dek 'dolaylı şekilde' önüne çıkardığı zorlukları da azaltacaktır. En azından öyle diye düşünmek istiyor insan. Bekleyip görelim.
KARAR SİZİN
Ama, şüphesiz muhalif kanat bu anlaşmayı Türkiye'nin çark etmesi olarak görürken, iktidar da bunu İsrail'e diz çöktüren zafer olarak değerlendiriyor.
AMERİKAN ETKİSİ
Burada her ne kadar 'iki ülke kendi arasında halletti' denilse de, ilkokul düzeyinde diplomasi bilgisi olan biri bile süreçte Amerika'nın başlatıcı ve sonlandırıcı etkisini biliyor. Bu anlaşma diz çökme mi, çark etme mi yoksa zafer mi? Maddelere bakın; karar sizin. Bizim görevimiz resmi aktarmak.
ASIL RESİM BAŞKA
İşte tam bu noktada ise meselenin sadece İsrail ile kalmadığını söylemek mümkün. Çünkü resim çok büyük.
Bence, son dönemlerin en önemli açıklamasını Başbakan Binali Yıldırım yaptı.
BİNALİ YILDIRIM'IN AÇIKLAMALARI GÖZDEN KAÇMASIN
Bu açıklama, Ahmet Davutoğlu döneminde oluşan hasarların kapatılmasına yönelik bir tarihi çıkıştı. Gelin Başbakan Yıldırım neler demiş dikkatlice bakalım. Çünkü bazı cümleleri gerçekten çok hayati ve Türk dış politikasında yeni bir döneme yani 'hasar tespit ve onarım' dönemine işaret ediyor:
DOSTLUKLAR ARTMALI, DÜŞMANLIKLAR AZALMALI
''Dostluklarımızı artırmamız, düşmanlıklarımızı azaltmamız lazım. Bu coğrafyada bunu yapmaya mecburuz. Bu coğrafya çok dinamik bir coğrafya. Kültürlerin birbirleriyle buluştuğu bir coğrafyadan bahsediyoruz. Bir ada ülkesi olsak bunları belki hiç konuşmamıza ihtiyaç yok....Biz Irak'ın toprak bütünlüğünü her şeyin üstünde tutarız. Bölgedeki mezhep, etnik çatışmaların tarafı olmayız.
IRAK
Merkezi Irak yönetimiyle, Kuzey Irak'taki bölgesel yönetimle de bir sıkıntımız yok. Irak'la aramızı açmaya çalışanların olduğunu biliyoruz, bunlara fırsat vermeyeceğiz. Mısır'da demokrasiye bir darbe olmuştur. Seçimle iş başına gelen Mursi darbeyle indirilmiştir. Cumhurbaşkanımız en başından beri bunun bir darbe olduğunu, bununla ilgili değişimi asla onaylamayacağımızı bütün dünyaya duyurmuştur.
AMA HAYAT DEVAM EDİYOR
Bunu bir tarafa koyalım ama bir yandan da hayat devam ediyor. Aynı bölgede yaşıyoruz, birbirimize ihtiyacımız var. Gemilerimiz Süveyş'ten Kızıldeniz'e geçiyor, oradan Arabistan'a, Ürdün'e, Yemen'e, Afrika'nın doğusuna gidiyor. Her şeyi istesek de birden bire kesemeyiz. Böyle bir coğrafi yakınlığımız var. Aynı zamanda dini, kültürel bağlantılarımızı söylemiyorum.
MISIR PRAGMATİZMİ
Oradaki rejim değişikliğinin şekli, işbaşından uzaklaştırılan Mursi başta, onun ekibinden uzaklaştırılanlara haksız isnatlar bir tarafa, ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinde bir mani hal yok. İş adamlarımız, yatırımcılarımız karşılıklı gidip gelebilirler. Böylece belki ileride normalleşmeye de bir zemin olur. Bakanlar seviyesinde bile ilişkiler başlayabilir. Buna mani bir hal yok. Bunun olması konusunda da biz hazırız. Karşılıklı olarak bizden Mısır'a, Mısır'dan bize ziyaretler olabilir, iş adamlarımız, iş heyetleri gidip gelebilir, kültürel, askeri temaslar yapılabilir. Bunlarla ilgili herhangi bir sorun yok. 3 günlük dünya, neyin kavgasını ediyoruz. Kavga edecek şeylerimiz az, paylaşacaklarımız daha fazla.''
Bakar mısınız? İnanılmaz. Basında çok yer almadı ama bence yakın dönemin en ilginç çıkışı. Aynı zamanda Davutoğlu'nun eski politikalarını da yok sayan bir söylem.
İKİ AY ÖNCE SÖYLENECEK CÜMLELER DEĞİLDİ
Bu cümleler Başbakan'ın ağzından çıktığı için çok ama çok önemli. Kazara bu cümleleri 2 ay önce hükümetten biri söylese kimbilir nasıl hücuma uğrardı. Ama en azından devletin zirvesinden Türk dış politikasında artık önce takıntılar saplantılar değil de akıl ve milli menfaatler olduğunun seslendirilmesi umut verici.
BUNDAN SONRA NE OLUR?
Bundan sonrasında ne olur? Binali Yıldırım, Irak ve Mısır krizlerinde de yeni dönemin rotasını çizmiş bile. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın da Rusya Devlet Başkanı Putin'e gönderdiği mektup ve bu hafta içi bir aksilik olmazsa yapması planlı telefon konuşması da Moskova ile bir yumuşama olacağına işaret.
RUSYA
Başbakan'ın da tazminat bile ödeneceğine dair sinyalleri de üzerine eklenince Türkiye Rusya'ya karşı ardarda jestlere hazırlanabilir. Rus uçağının düşürülmesi ile ilgili soruşturma açılmasından, düştüğünde yerde öldürülen Rus pilotun faillerinin cezalandırılmasına dek ilginç gelişmeler olabilir mi hep birlikte göreceğiz. Ama, bu hırçın dış politikanın içeride ihracattan turizme piyasalara dek ne kadar olumsuz etki ettiğini de herkes gördü. Bu politikalardan bir sonuç alınsa insan yine gam yemeyecek ama o da olmadı.
SURİYE SIRADA MI?
Ankara'da bir diplomat sohbet sırasında hafifçe gülümseyerek, 'Yalnız bu kadarla mı kalacak yoksa bu yeni hamleler Suriye Esat yönetimine kadar mı gidecek yakından izle' tavsiyesinde bulundu. İlginç. Zamanında imkansız olan şeyler gerçekleşince insan 'acaba mı?' diye sormaktan kendini alamıyor.
PKK
Ankara'da kapalı kapılar ardında terör örgütü PKK ile silahlı mücadele edilirken, öte yandan bazı ülkelerle de örgüt üzerindeki baskının arttırılması konusunda mekik diplomasisi yürütüldüğü konuşuluyor. Yani bir çok cephede ilginç gelişmeler oluyor.
Tam burada en önemli noktaya şimdiden yine en önce biz işaret etmiş olalım.
YENİ CEPHELER
Türkiye, dış politikasında eski sorunlu cephelerini kapatırken yenilerini de açmaya hazırlanıyor. Malum sakin hareket edemiyoruz heyecanlıyız, duygusalız. Sonradan geri adım atmak zorunda kaldığımız hatırı sayılır hatalar yapmadan da edemiyoruz tıpkı kişisel yaşamımızda olduğu gibi.
O nedenle şimdiden notunuzu alın. Önümüzdeki dönemde daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz gibi Avrupa Birliği ile tam üyelik yolunda köprülerin atılması dahil her sürprize hazır olun. Özellikle İngiltere'nin referandumla AB'den çıkmaya karar vermesinden sonra. Bu aralar moda AB'ye çatmak.
İÇ HASTALIKLARIMIZI DA TEDAVİ ZAMANI
Son bir not; Türkiye'nin tüm bunlar dış siyasetinde yaşanırken, kendi içinde de yeniden birlik ve beraberliğe ihtiyacı var. Burada devletin en tepesinden muhalefete tüm STK'lara medyaya, herkese, hepimize rol düşüyor. Kamplaşma ve karşılıklı nefret her geçen gün tırmanırken, dışarıdan virüs kapmayalım dış politikamızı değiştirelim derken iç hastalıklarımızdan yatağa düşmeyelim. Farklılıklarımıza, karşıt düşüncelerimize saygı duyup, beraber yaşamaktan başka çaremiz yok. Bu da önce devletin dış politikada yeni başladığı gibi herkesi kucaklayıcı olmasından geçiyor.
Hele tam da dünya yeniden değişip, kartlar yeniden dağıtılırken.
İyi günlerde görüşmek üzere...