Türk medyasındaki Almancı derin yapılanmanın FETÖ ile büyük ittifakı!

Yazar İlhami Yangın, 7 Ağustos 2017'de yazdığı ve çok ses getiren “Türk medyasındaki Almancı derin yapılanma” başlıklı yazının devamını kaleme aldı. Bu kez tarihsel gelişimi içinde "Almancı medya" ile FETÖ'nün kesişimine ve tahliyesine işaret ediyor...

İlhami Yangın, Avaztürk'teki yazısına bir önceki yazının kaldığı noktadan başlıyor...

"Alman derin yapılanması ile koordineli grup aktif çalışma dönemindeyken, ABD orjinli gruplardan Fethullah Gülen Cemaati, yurt içinde ve yurt dışında kadrolaşma aşamasındaydı." diyen Yangın, Simavilerden, Aydın Doğan ve Ertuğrul Akbay'a uzanan tahliye sürecini anlatıyor...

FETÖ'nün ya da o günlerdeki deyiş ile "Cemaat"in korkunç bir güce ulaşıp medya operasyonlarına başladığı 2000'lerin ortalarında Almanya'nın karşı hamlesine işaret eden Yangın, Doğan'a ait Gözcü'nün, Akbay'ın Sözcü'süne nasıl dönüştüğünü aktarıyor.

Uğur Dündar'dan Yılmaz Özdil'e, Emin Çölaşan'dan Bekir Coşkun'a Hürriyet'teki tüm muhalif kalemlerin bir bir Sözcü'de yazmaya başlamasına dikkat çeken İlhami Yangın, gazetenin kurucusu Rahmi Turan'ın ise FETÖ'nün Erdoğan'ı hedef almaya başladığı 2012'de Hürriyet'ten Sözcü'ye geçtiğinin altını çiziyor...

İlhami Yangın, FETÖ'nün kozmik mekanizmasının Ergenekon operasyonu ile ucu Alman istihbaratının karanlık dehlizlerine uzanan medya yapılanmasını parçalayıp işlemez hale getirdiğini belirtiyor. Organizasyon sorumlusu Ünal İnanç'ın hapse girmesi sonrası yıllar boyu onun tarafından istihbarat bilgileri ile beslenen Almancı derin yapı elemanı yazar ve televizyoncuların dosya patlatamaz hale geldiğini vurguluyor...

İşte İlhami Yangın'ın "Şimdi hepsi her gün hikâye yazıyor" dediği o derin yapının tahliye süreci ile ilgili yazısı...

Medyadaki Almancı derin yapının tahliyesi

Sevgili okurlar, 7 Ağustos 2017 tarihli, “Türk medyasındaki Almancı derin yapılanma” başlıklı yazımı fazla uzun olduğu gerekçesi ile kesmiştim. Şimdi ikinci bölüm ile devam ediyorum.

*

Alman derin yapılanması ile koordineli grup aktif çalışma dönemindeyken, ABD orjinli gruplardan Fethullah Gülen Cemaati, yurt içinde ve yurt dışında kadrolaşma aşamasındaydı.
AK Parti’nin iktidara gelmesi Cemaat şebekesinin önünü açtı, devlete yönelik operasyonların ana üssü olacak, emniyet ve yargı teşkilatı başta olmak üzere TSK, istihbarat ve devlet bürokrasisinde önemli kademeleri ele geçirdiler.

2007 yılına erişildiğinde Fethullah Gülen Cemaati artık devlet içerisinde ayrı bir devlet kuruluşu hâlini almıştı. Nizamî devlet yapılanmasından daha güçlü, daha organize, daha aktif ve birbirlerine sımsıkı kenetliydiler.
Cemaat yapılanması ancak “korkunç” kelimesi ile ifade edilebilecek bir güce erişmişti; TSK’dan emniyete, diplomatlardan devlet adamlarına, sanatçılardan sporculara, iş adamlarından gazetecilere varıncaya değin hemen herkesi izliyor, dinliyordu.

Karşı taraf (Almancılar) tetikteydi. Cemaat yapılanmasının, Almanya bağlantılı medya organizasyonuna yöneleceğini ve parçalayacağını tespit etmişlerdi.

*

Fethullah Gülen şebekesinin en önemli icraatlarından olan Ergenekon Operasyonu 12 Haziran 2007 tarihinde başladı.

İki ay sonra (14 Ağustos 2017) Aydın Doğan, Hürriyet’in 22 senelik çalışanı ve en çok okunan yazarı olan, Emin Çölaşan’ı gazeteden kovdu.

Emin Çölaşan’ın kovulmasının ardında yatan gerçeği kimse anlamadı.
Bu basit bir işten çıkarma hadisesi değildi. Devamı gelecekti.
İşin aslı, Hürriyet gazetesinde tahliyenin başlamasıydı. Ünal İnanç’ın başında bulunduğu organizasyonla ilişkisi olan herkes, gazeteden (ve Doğan grubuna bağlı diğer gazete ve tv’lerden) uzaklaştırılacaktı.

İyi de, isim yapmış, binlerce okuyucusu-izleyicisi olan bunca tanınmış yazar, gazeteci, televizyoncu ne yapacak, nereye gidecekti?

Akbaylar

Ertuğrul Akbay, 1965 yılında, Simavi ailesine ait olan Hürriyet gazetesinde mesleğe başladı. Biraz sivrildikten sonra “Gölge Adam” lakabı ile anılan Ertuğrul Akbay, bir istihbaratçı gibi(!) çalışıyor, işadamlarının yolsuzluklarını ortaya çıkartıyordu. Ancak, her nedense(!), bu işadamları arasında Hürriyet gazetesine reklam veren tanınmış simalar olmuyordu!
Simavi ailesinin yanında yükselen Ertuğrul Akbay zamanla dış dünyaya yöneldi, enteresan ve karmaşık bağlantılar kurdu.

Bu bağlantılarla ilgili küçük bir örnek vereyim:

Dünyanın en ünlü ve en zengin silah tüccarı olan Adnan Kaşıkçı’nın maceralarını duymayan yoktur. Northrop Grumman, Chrysler, Raytheon ve Lockheed gibi, dünyanın en büyük silah üreticisi şirketlerle derin bağlantılar, İran Kontra skandalı, Nikaragua'daki Marksist Sandinista hükümetine karşı savaşan (ABD desteğindeki) kontralara varıncaya kadar çeşitli kirli ilişkiler…

Adnan Kaşıkçı, 1983 yılı ekim ayında, Nebile adındaki muhteşem yatı ile Türkiye’ye geldi.
Bir süre Türkiye’de kalan Kaşıkçı, Marmaris limanından ayrılarak, özel bir iş görüşmesi yapmak üzere Yunanistan’ın Rodos adasına geçti.
Rodos dönüşü, yapılan bir ihbar üzerine, güvenlik kuvvetleri tarafından Nebile yatında arama gerçekleştirildi, yattaki özel bir bölmede gizlenen Ertuğrul Akbay yakalandı. Kaşıkçı ile birlikte gizlice yurt dışına çıkmıştı.
Marmaris Cumhuriyet Savcılığı, Ertuğrul Akbay hakkında “pasaport yasasına aykırı hareket etmekten” bir ay hapis istemi ile dava açtı.
Tabii, mahkemeden bir sonuç çıkmadı.
Ertuğrul Akbay ve Adnan Kaşıkçı’nın Rodos adasında, kimlerle, ne hususunda görüşme yaptığı anlaşılamadı.

Bu hadisenin üzerinden kısa bir süre geçmişti ki, Ertuğrul Akbay, 1985 yılında, Gölge Adam adında haftalık bir gazete yayınlamaya başladı.
O tarihlerde gazete çıkartmak için çok ciddi sermaye gerekiyordu. Sadece muhabir kimliği ile tanınan Ertuğrul Akbay’ın Gölge Adam gazetesini hangi sermaye ile çıkardığı Bâbıâli’nin en çok merak edilen konusu oldu. Dedikodusu bol olan Bâbıâli’de konuşulanlardan birisi, Ertuğrul Akbay’ın gazete kurmak için gerekli sermayeyi Adnan Kaşıkçı’dan aldığıydı!

Gölge Adam gazetesinin değişmez haber konusu, ünlü silah tüccarı Adnan Kaşıkçı olmuştu. Gazetenin hemen her sayısında Adnan Kaşıkçı ile ilgili bir haber yer alıyor, bazı sayılarda, tam sayfa Adnan Kaşıkçı röportajları yayınlanıyordu. Adnan Kaşıkçı ile Ertuğrul Akbay’ın yan yana çekilmiş samimi pozları bu haberleri süslüyordu. Yayımlanan fotoğrafların bazıları Kaşıkçı’nın Nebile adındaki yatında, bazıları Marbella’daki lüks villasında, bazıları İsviçre veya dünyanın diğer ülkelerinde çekilmişti. Bu fotoğraflar Kaşıkçı ile Ertuğrul Akbay arasındaki yakınlığı ortaya seriyordu.
Ertuğrul Akbay, sahibi olduğu Gölge Adam gazetesi aracılığı ile öğrencilere Adnan Kaşıkçı bursları dağıtıyordu.
Dünyaca ünlü silah tüccarı Adnan Kaşıkçı ile gazeteci Ertuğrul Akbay’ın bu derece yakın olmasının nedenini kimse anlayamadı.

Gazeteci Ertuğrul Akbay, 1 Kasım 1989 tarihinde, Gırgır ve Fırt mizah dergilerini satın alarak bir kez daha Bâbıâli ile Türkiye’nin gündemine yerleşti.
O tarihte 500 bin satılan Gırgır dergisi Türkiye’nin ve dünyanın en önemli ve etkili yayın organlarındandı.
Dikkat!
Sözünü ettiğimiz bir mizah dergisi ve 500 bin tirajdan bahsediyoruz.
Gırgır o dönemde dünyanın en çok satan üçüncü mizah dergisiydi. Fırt dergisinin satışı da yüz binlerin üzerindeydi.
Gırgır dergisinin imtiyaz sahibi İlbas Yayıncılık adına Çiğdem Simavi (Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç ve Başkan Vekili Ali Koç’un anneleri);
Fırt dergisinin imtiyaz sahibi ise Haldun Simavi’ydi.

Ertuğrul Akbay, Gırgır ve Fırt dergilerini 600 milyon liraya satın almıştı. Söz konusu para o günün şartlarında astronomik bir rakamdı. Ertuğrul Akbay’ın bu kadar yüksek para vererek Gırgır ve Fırt dergilerine sahip olması akıllara bir kez daha Adnan Kaşıkçı’yı getirdi.

Aydın Doğan’ın Gözcü’sü Akbay’ın Sözcü’sü oluyor

90’lı yıllarda Türkiye’nin en büyük medya patronu olan Aydın Doğan’ın sahip olduğu gazetelerden birinin adı Gözcü’ydü.
“Basında gerçeğin sesi” üst başlığı ile 15 Mayıs 1996 tarihinde, Doğan Holding tarafından yayınlanmaya başlayan Gözcü gazetesinin genel yayın yönetmeni koltuğunda Rahmi Turan oturuyordu.
Rahmi Turan 20 sene Simavi’lerin 20 sene de Aydın Doğan’ın yanında çalışmıştı.

*

Ergenekon operasyonu başlamadan bir süre önce Aydın Doğan, Almanya ile organik ilişkisini ve ortaklığını sonlandırdı.

120-130 bin dolayında tirajı olan Gözcü gazetesi, Türkiye’nin en çok satan gazetelerinden biriyken ve çok kâr getiriyorken, 7 Nisan 2007 tarihinde, Aydın Doğan’ın ani kararıyla, anlaşılamayan bir nedenle kapandı.
Bu denli yüksek satışı olan ve kâr getiren bir gazetenin durup dururken kapatılması düşündürücüdür.
Gözcü genel yayın yönetmeni Rahmi Turan, gazetesi kapandığı gün (7 Nisan 2007), köşe yazarı olarak, Hürriyet gazetesine geçti.

İki ay sonra, Fethullah Gülen şebekesinin en önemli icraatlarından olan Ergenekon operasyonu başladı (12 Haziran 2007).

15 gün sonra, 27 Haziran 2007 tarihinde, günlük Sözcü gazetesi yayın hayatına geçti. Sözcü gazetesi, Gırgır mizah dergisinin de sahibi olan Estetik yayıncılık tarafından yayımlanıyordu. Gazetenin imtiyaz sahibi, Ertuğrul Akbay’ın oğlu, Burak Akbay’dı.
Henüz 30 yaşında bir genç olan Burak Akbay’ın gazeteci Ertuğrul Akbay’ın oğlu olması, Adnan Kaşıkçı dedikoduların tekrar gündeme gelmesine yol açtı.

Sözcü gazetesi Rahmi Turan tarafından kurulmuştu. A'dan Z’ye tüm kadroları Rahmi Turan ayarladı.
Dikkat çekici olan, Rahmi Turan’ın o tarihte Hürriyet gazetesinde yazar olması ve gazetenin kuruluşunu perde arkasından yönetmesidir.
Sözcü adıyla yayımlanan gazete her yönüyle Gözcü gazetesinin devamıydı. Çalışanları da aynıydı.
Genel yayın yönetmeni Rahmi Turan’ın adı künyeden çıkmış Gözcü çalışanlarından Metin Yılmaz’ın ismi girilmişti (Metin Yılmaz günümüzde de genel yayın yönetmeni olarak görünmektedir).

Hürriyet gazetesinde köşe yazan Rahmi Turan, Sözcü gazetesini perde arkasından yönetiyor, başyazıları “tokmak” başlığı altında imzasız olarak yazıyordu.

İki ay dolmadan (14 Ağustos 2007) Aydın Doğan, Hürriyet gazetesinin en çok okunan yazarı Emin Çölaşan’ı gazeteden kovdu.

Emin Çölaşan’ın 22 senelik yazıları Hürriyet gazetesi arşivinde duruyordu. Bu yazıları yayımlama hakkı hukuken Hürriyet gazetesine aitti. Hürriyet gazetesinin patronu Aydın Doğan’dan müsaade almadan bu yazıları hiç kimse yayınlayamazdı.

Sözcü gazetesi, Emin Çölaşan’ın önemli yazılarını seçerek, birinci sayfadan yayınlamaya başladı.
Aydın Doğan bu duruma müdahale etmedi.
Bu süreç içerisinde Aydın Doğan’a ait gazete ve televizyonlarda Sözcü gazetesinin reklamı yapılıyordu.
Sözcü gazetesinin tirajı kısa süre içerisinde 200 bine yükseldi.

Emin Çölaşan’ın ardından Uğur Dündar, Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil, Saygı Öztürk, Soner Yalçın çeşitli vesilelerle Doğan grubundan uzaklaştırılıp Sözcü’ye geçirildi.
İsim yapmış yazarların geçişiyle Sözcü gazetesi yüksek tiraj ve büyük bir prestij kazandı.

Sözcü gazetesini perde arkasından idare eden Rahmi Turan, Başbakan Tayyip Erdoğan ile Fethullah Gülen arasındaki köprülerin atıldığı 2012 yılına kadar Hürriyet gazetesin de yazmaya devam etti.

7 Şubat 2012 krizi sonrası Tayyip Erdoğan-Fethullah Gülen çatışması kızışınca Rahmi Turan, Hürriyet gazetesinde yazmayı bırakarak Sözcü’ye geçti (2 Nisan 2012).

*

Fethullah Gülen Cemaati’nin kozmik mekanizması, Ergenekon operasyonu başladığı andan itibaren, ucu Alman istihbaratının karanlık dehlizlerine kadar uzanan medya yapılanmasına yüklendi ve organizasyonu parçalayarak, işlemez hale getirdi.
Organizasyon sorumlusu Ünal İnanç, Ergenekon davasında 19 yıl hapis cezasına çarptırıldı ancak sağlık durumu ve yaşı dikkate alınarak adli kontrol uygulaması şartları kapsamında tahliye edildi.

*

Ünal İnanç’ın getirdiği istihbarat belgeleri ve bilgileri ile yıllar boyu beslenen derin yapı elemanı yazarlar-televizyoncular, Cemaat operasyonu sonrası dut yemiş bülbüle döndü. Her gün gizli dosya açıklayan, belge yayınlayan araştırmacı(!) gazeteciler, bilgi belge içeren dosya patlatamaz oldu.
Şimdi hepsi her gün hikâye yazıyor.

Türk medyasındaki Almancı derin yapılanmanın FETÖ ile büyük ittifakı! ile ilgili etiketler Hürriyet Aydın Doğan Ertuğrul Akbay ilhami yangın almancı derin medya
GÜNÜN VİDEOSU

Suudi Arabistan'da düzenlenen bir müzik festivalinde Kabe'ye büyük saygısızlık!

Suudi Arabistan'da düzenlenen Riyad Festivali'nde Kabe maketinin dekor olarak kullanılması büyük tepki çekti. Eski Diyanet İşleri Başkanı Görmez olayın fecaat olduğunu vurgulayarak, Suud ulemasının sessizliğini eleştirdi.