Türkiye - ABD ilişkileri nereye?
Uzun bir süreden beri iki ana başlık Türkiye ve ABD ilişkilerini bloke etmiş durumda. Bunlardanbirincisi 15 Temmuz Darbe girişiminin halen Pennsilvania’da yaşayan Fetö terör örgütünün ele başı Gülen ve yakın adamlarının iadesi konusu, ikincisi ise Suriye’de PKK’nın uzantısı YPG ile ABD’nin gizlemeye gerek görmediği ve beş bin tır civarında silah ve mühimmatla donatarak sürdürdüğü “ortak”lık ilişkisi…
Türkiye, stratejik ortağı kabul ettiği ABD’yi bu iki ilişkisi nedeniyle sürekli olarak uyarıyor ve yanlışa son vermesini istiyor. Bunların dışında kuşkusuz ki, yine Türkiye’nin canını sıkan ve yanlış olan başka gelişmeler de yaşandı. Zarrab olayı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın korumalarına karşı açılan dava, PKK ve FETÖ ile irtibatlı olduğu düşünülen bazı yerel elemanların adli takibatına müteakip vize krizi gibi…
Tüm bu krizlerde Washington Büyükelçimiz Serdar Kılıç olağanüstü günler yaşadı ve başarılı diplomasi örnekleri olarak zikredilecek pek çok girişimle ilişkilerin normalleşmesine katkı sağladı.
Önceki gün Büyükelçi Kılıç’ın Washipgton Post’ta çıkan önemli bir yazısı vardı, orada kullandığı bir cümle aslında ABD kamuoyunun gerçekleri görmesi bakımından fevkalade değerli: “DAİŞ (ISIS) Müslümanları temsil etmediği gibi, PKK-YPG’de Kürtleri temsil etmemektedir. Bunlar terör örgütleridir.”
ABD, DAİŞ’in asla Müslümanları temsil etmeyen bir terörist yapılanma olduğu gerçeği ile hareket ve mücadele ederken bir başka terörist yapılanma ile birlikte hareket etmenin derin yanılgısı içinde ve Türkiye gibi güçlü ve ihtiyaç duyduğu bir ortağı ile ilişkileri önemli ölçüde kötüleştirecek adımları atmaktan çekinmiyor.
Diğer yandan, olayların akışı yıllardan beri Suriye konusunda en doğru yaklaşımın Türkiye tarafından ortaya konulduğunu bir kez daha netleştirdi. Duma’da kimyasal silah kullanan Beşar Esed rejimine karşı koalisyon bir hava harekatı düzenlemek durumunda kaldı.
Düzenlenen harekat neticeleri itibariyle yeterli görülmeyebilir. Bence de, esas hedef Beşar Esed’in tasfiyesi olmalıydı. Ancak, ne yazık ki bunu içeren bir planlama yapılmadığı sadece kimyasal silah kullanımının önlenmesine yönelik özel amaçlı ve kapsamlı bir harekat olduğu açıklandı.
Türkiye harekatı insanlık açısından doğru bulduğunu ve desteklediğini ilan etti. Durması gerektiği gibi durdu. Türkiye’de iç muhalefetin garip açıklamaları dünya gerçeklerinden ne kadar kopuk olduklarını gösteriyor, değerlendirmeye bile gerek görmüyorum. Trump’ın haklı yakıştırması ile, kimyasal silahlarla kendi halkına soykırım uygulamaktan çekinmeyen “animal (hayvan) Esed’in yanında yer almaktan kaçınmamanın ayıbı ile anılacaklar.
Fransa Cumhurbaşkanı ise stajyer siyasetçi gibi, olaylara gerçeküstü bir noktadan ama her seferinde komik olmayı başararak yaklaşan gayri ciddi birisi. Üstüste potlar kırıyor. Devlet başkanı olduğu için “saçmalama” sözcüğünü kullanmaktan itina ile uzak durmaya çalışıyorum.
Daha önce de “PKK /YPG ile Türkiye arasında arabulucu olacağız” nevinden cümle bile sayılmayacak garip açıklamalar yapmıştı. Şimdi de “Türkiye ile Rusya’yı birbirinden uzaklaştırdık…” gibi bir cümle kurmuş.
Allah akıl fikir versin. Türkiye yerini ve yönünü tespit edeli 200 yılı geçiyor. Burada yerinde ve sözünde durmayan Türkiye değil, kendi ülkesinin içinde bulunduğu yapı. Önce bunu görebilseler, sanırım her şey daha kolay çözülecek…
Türkiye ve ABD ilişkilerinin normalleşmesi ise şart. Diplomasiye büyük görev düşüyor. Şu anda da iyi bir neticeye doğru gittiğimizi düşünüyorum.
Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri iyi komşuluk ve karşılıklı çıkarlar üzerinedir. ABD ile ilişkileri ise
müttefiklik ve yüksek stratejik çıkarlar üzerine olmalıdır. Tarafların bunu görerek hareket etmeleri lazımdır. ABD, bundan uzaklaştığı için sorunlar büyümektedir.