Türkiye ve Almanya arasında neler oluyor?
Gündem çok hızlı değişiyor. Yetişmek mümkün değil. Beşiktaş’ın bir hafta önce kesinleştirdiği şampiyonluğuna sevinirken acı, yürekleri dağlayan bir haberle sarsıldık. Lice’de üç askerimiz teröristlerle girdikleri çatışmada şehit oldular, tam bunun üzüntüsü içinde iken Kato dağı kahramanlarını taşıyan bir helikopterimizin yüksek gerilim hattına takılarak düştüğünü öğrendik; içindeki 13 kahraman askerin de şehadet şerbetini içtiğini… Aziz, mübarek ramazan gününde, iftarlarını yapıp tekrar görevlerine intikal ederlerken cennete kanatlandılar… Allah tüm şehitlerimize rahmet ve mağfiret, kahraman gazilerimize sağlık ve afiyet ve büyük Türk milletine de sabır ve metanet ihsan etsin.
Almanya ile İncirlik krizi bir hayli zamandır gündemde. En son Nato zirvesinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Şansölye Angela Merkel bu konuyu ele aldılar.
Almanya, çok uzun bir süreden beri diplomasinin dışına çıkarak, iki ülke arasındaki köklü ve tarihi ilişkileri hiçe sayarak hareket ediyor. PKK’lı teröristlere yönelik geniş bir müsamaha ve destek içinde olabiliyor. Yetmiyor 15 Temmuz darbe girişiminin failleri olarak aranan bazı şahıslara ev sahipliği yapıyor, siyasi sığınma hakkı tanıyor, milyonlarca vatandaşımız ülkelerinde mukim olmasına rağmen Türk siyasetçilerin ülkelerinde serbestçe propaganda yapabilmelerinin önüne set çekiyor, Türkiye’nin ülkelerinde görev yapan din adamlarını istenmeyen insan ilan edebiliyor, ticaretle iştigal eden vatandaşlarımızı vergi ve mali yönden sıkıştıracak cezai enstrümanları devreye sokuyor, turizmin sekteye uğraması için gerekli gereksiz terör uyarıları ve gitmeyin çağrıları yapıyor; AB yolunda engeller çıkarıyor, kısacası çalım atabileceği hiçbir fırsatı kaçırmıyor…
İncirlikte konuşlanmış olan ve DAEŞ’le mücadele kapsamında görev yapan 250 kadar askerini ziyaret bahanesiyle siyasilerinin sık, sık Türkiye’ye gelme taleplerini ise bunca kötü niyeti gözeterek Türkiye uygun görmüyor.
Yine çifte vatandaş durumundaki tutuklanmış bir PKK ajanının taşımakta olduğu gazeteci kimliğinden dolayı serbest bırakılması baskılarına Türkiye bağımsız ve tarafsız yargıyı işaret ederek yanaşmıyor.
Kriz de Almanya’daki koalisyon ortakları başta olmak üzere diğer siyasi partilerin içinde bulundukları seçim ortamından dolayı mütemadiyen tırmandırılıyor; Türkiye kendi taleplerini ve Almanya’nın yaklaşımlarını hatırlattıkça ve istediklerini kabul etmeyeceğini bildirdikçe bu kez de İncirlik’ten ayrılıp Ürdün’e yerleşme tehditleri savuruyor.
Dışışleri Bakanlığı da, Cumhurbaşkanlığı da konuya son derece net ve tavizsiz yaklaştı. Gitmek isteyene güle güle, önce eşit ve egemen devletler olarak diplomasinin gereklerini yerine getirsinler sonra isteklerini ifade etsinler mealli bir cevap verildi.
MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli’nin de bu konuda çok net bir yaklaşım sergilemesi ile birlikte Türkiye’den çekiliriz tehditleri bir kademe geriye düşürüldü. İş iki ülke Dışişleri Bakanları seviyesinde ele alınıp çözümlenmesi noktasına doğru geri geldi.
Makul olan budur. Kuşkusuz ki, Türkiye’nin Almanya ile ilişkilerinin iyi olmasını her sağduyu sahibi insanımız içtenlikle arzu eder, destekler. Ancak bu iyi ilişkilerin belli bir saygı ve hukuk içinde gerçekleşmesini ister. Türkiye’nin edilgen ve teslimiyetçi bir yaklaşım içinde olmasını asla uygun bulmaz.
Almanya’nın Türkiye’nin irili ufaklı husumet olarak değerlendirdiği başlıklara dönük bir hassasiyet göstermesi şarttır.
Bir taraftan bunları hiç dikkate almayıp sonrasında da taleplerde bulunmak ülkeler arası ilişkiler bakımından da, uluslararası hukuk açısından da doğru ve gerçekçi değildir.
Kriz istemiyoruz ama sorunların tek taraflı tavizlerle veya kabullerle çözülmesi de mümkün değildir.