Türkiye’de televizyon dizilerine bir bakış
Yerleştirilen sayısız ürün ve mesajın aynı anda milyonlarca kişiye aktarılmasına imkân veren televizyon programları, üzerinde durulup tek tek analiz edilmeyi; iyileştirilmeyi bekleyen yayınlarla dolu.
Konu hakkında konuşmayı RTÜK’e bırakma rahatlığına erişeceğimiz zamanı beklerken eksi yayın akışları durmadığı için, marufu sahiplenen her birey konu ile ilgili “söz” söyleme sorumluluğu taşır diyebiliriz. Bu arada “Söz, söylenenin el üstünde tutulanı; laf ise yere düşenidir.” demişti değerli yazar İskender Pala.
Bugün okuyucuya arz etmek istediğim cümleler televizyonun baş ürünü dizilerle ilgili.
Reyting kaygısı ardındaki para kazanma isteği ile şekil verildiği söylenen diziler, aslında bundan çok daha büyük bir emeli seslendiriyor.
Zihinleri modernizmin beklentileri çerçevesinde yoğurma çabasını!
Bu amaç çerçevesinde düzenlenen ve haftalık, günlük periyodlarla izlemimize sunulanda konu sıkıntısı yok.
Şiddet, erotizm ve çarpık ilişki, fantaziler ölçüsünce genişleyen ana başlıklar. Tabi toplumsal dinamikleri örseleyebilme potansiyeli ile birlikte!
Örneğin mafya dizileri sayesinde sadece gençlerimizin değil, yetişkinlerimizin de davranışlarında problem çözümü yolunda gayrı meşru güç kullanımının normalleştiğini görüyoruz.
Her senaryonun olmazsa olmazı cinselliğin üryan edildiği sahnelerin etkisi ile hayâ duygusu ruhlardan adım adım çekiliyor.
Çarpık ilişkinin alenileştirilme görüntüleri geleneksel aile yapısını sallamakla kalsaydı belki üstesinden gelirdik… Ama henüz bir dur durak noktası göremedik.
Bununla beraber öne çıkan rol veya roller üzerinden sergilenen modellerde, güncel kabule oturtulmak istenen kıyafet, çanta, ayakkabı, kozmetik malzemesi, ev dekorasyon ürünleri, silah, yiyecek ve daha sayamadığımız binlerce şey algıya akıtılıyor. Sunulan rol modellerle özdeşleşme arzusunun beslediği taklitçilik, pazarlama konusunda çok işlek bir kapı.
Senaryo kaynağı, toplumda bilindiği için daha çabuk kabul gören kitaplardan da olsa uyarlama refleksleri hep aynı. Ortaya konan en büyük değişmez toplumsal kültürel değerlere zıt kararlılık.
Yerli metin uyarlamalarında nedense daha edepli görüntüler beklerken en ahlaksız faş edilişlerle karşılaşıp durmak da fazlasıyla ilginç! Yoksa birileri bize onlar üzerinden “İşte görün! Aslında ahlaksızlık toplumunuzda evvelden yerleşikti; sizin normaliniz bu. Öyle çok da dert etmeyin; izlemenize bakın! ”diyerek alay mı ediyor?
Bu konuda illa belirtmek gerekir ki toplumsal dinamiğimize göre hangi dönemde, kim tarafından yazılırsa yazılsın bir metnin edebiyat eseri olması için temel kriter “Edep ile başlayıp büyümesidir.”
“Edepsiz edebiyat asla olmaz.”
Denilebilir ki “Sert çiziyorsun; yanlışsın! Diziler tarihin anlaşılması, insanlar arası köprü kurma, fikri gelişim ya da sanatsal bakış açısı geliştirme gibi konularda faydalı yapımlardır.”
Muhtemel yoruma, mevcut tablo üzerinden öncelikle “keşke öyle yapılsalar” derim.
Sonra da tarihin anlaşılmasına yönelik aktarım konusunda TRT yapımlarını genelden ayrı tutarım. Çünkü tarihimiz son yıllarda sistematik medya saldırılarına uğradı; kurum da buna karşı koyan dizilerle gerilen toplum vicdanını oldukça rahatlattı. Bu tip hassasiyet, insanlar karşısında defalarca; saatlerce aktarım şansı yakalayan her TRT dizisine işlense ne iyi, ne güzel olurdu.
İnsanlar arası köprü kurma konusunda ise, Mardin’de çekilenlere bakabiliriz.
Artık herkesin bildiği dizilerin görüntülendiği tarihi mekânlar, bu sayede görünürlük kazandı kazanmasına; fakat feodalizm çerçeveli aşiret (büyük aile) baskısı, töre cinayetleri gibi konuların tarihi motiflere eklenen abartılı aktarımı, Mardin’i bilmeyen izleyici ile yerel halk arasında hangi köprü kurulumuna yardımcı olmuştur; tartışılır!
Konu ile ilgili bir başka şey de her bölümünde “çarpık ilişkili şiddet” görüntülerinin tekrarla normalleştirildiği kurgu şeklinde, hikâyedeki kurtarıcı vasfının öne çıkarılan oyuncu üzerinden bir bölgeye atfedilmesidir. Atfedişin dizi ismi ile de pekiştirilmesi “amaç gizleme” ya da “doğrular arasına yalan yerleştirme” teknikleri ile yapılan manipülasyonu sağlamlaştırmaktadır.
Tüm bunlar ola gelirken, maruz kalan toplum bireyleri olarak denetim mekanizması kuvvetini hâlâ beklediğimizi eklemeliyim!
Felsefe ve sanat konularına gelince; onlar hakkında bir veri olduğunda aktarmak isterim tabi.
Bu mevzularda konuşmaktan kim haz almaz ki!
Fakat internet üzerinden takibi artan yabancı yapımlara girmeyi bünyem asla kaldırmıyor!
Çünkü şiddetin vahşete evrildiği; vahşetin somut dünya ile hayal âleminde geçen arasındaki sınırları silecek şekilde kurgulandığı; cinsel şiddet ve haz avcılığının cinsiyetsizlik noktasına taştığı sahnelerin üst düzey ustalıkla tüm dünyaya aktarımı konusu, bana sadece insan dışı bir varlığı yani “şeytanı” düşündürüyor.
Evet, evimizin bir yanında, dokunmadığımız sürece ses çıkarmadan öylece duran bir cihaz ve o cihazın aktardığı tek ürün kaleminde daha söylenmedik ne çok şey var; öyle değil mi?