Türkiye'nin Oscar adayı Ayla filmi için şok iddialar

Oscar adayı ‘Ayla’ filminde hikayesi anlatılan Kore gazisi Süleyman Dilbirliği’nin kızı Sebahat Dilbirliği’nden şok iddialar: Filmin yapımcısı Mustafa Uslu, kendini Cumhurbaşkanlığı’nda çalışıyormuş gibi tanıtıp babamı dolandırdı ve bizi büyük zarara uğrattı

Bu yılki Oscar ödülleri için Türkiye'nin Yabancı Dilde En İyi Film adayı olarak gösterdiği 'Ayla' filmiyle ilgili şok iddialar ortaya atıldı. Mustafa Uslu'nun yapımcılığını, Can Ulkay'ın yönetmenliğini üstlendiği film; Kore savaşı sırasında ailesi ölen küçük bir Koreli kız ile ona sahip çıkan Türk astsubay Süleyman Dilbirliği'nin hikayesini anlatıyor. Şimdi 94 yaşında olan Dilbirliği'nin kızı Sebahat Dilbirliği ise filmin yapımcısının babasını dolandırdığını iddia etti. "Babamı kandırdılar, onlar yüzünden babam artık bizimle görüşmüyor" diyen Dilbirliği, yaşadıklarını Sabah'a anlattı...

İşte Dilbirliği'nin çarpıcı iddiaları:

2015 yılının Ağustos ayıydı... Kızımın nikahı için İzmir'e gitmemiz gerekti. Ailemin sağlık sorunları nedeniyle zorlu bir süreç geçiriyordum. Bu kişiler Avşa'daki yazlığımıza geldi, film çekmek istediklerini söyleyerek annemi, babamı alıp İstanbul'a götürdüler. Bu insanları önceden tanımıyordum; babam da onları tanımaz, bilmez.

Babamın dini yönü çok kuvvetlidir. O zamanlar 90 yaşındaydı. Savaş zamanı yaşadığı duygular, çocuksu hisleri ve coşkusu nedeniyle bir şeyleri göremedi. Benim de kızımın nikahı nedeniyle dikkatim dağınıktı. Bu insanları sorgulamadık. Daha önce Güney Kore Konsolosluğu konuyla ilgili bir belgesel çekmişti. Durumu normal karşıladık.

Mustafa Uslu bana, "Malatyalıyım, zengin ve iyi bir ailem var. Amacım para değil" dedi. Kendisini Cumhurbaşkanlığı'nda çalışan bir görevli olarak tanıttı. Uslu'nun yanında iki kişi daha vardı; Burhan Gündüz ve Hakan isimli bir kameraman... Devlete teslim ettiğimi sanarak, annemi-babamı bu kişilere emanet ettim. Ardından İzmir'e gittim.

Geri döndüğümde bazı tuhaflıklar dikkatimi çekmeye başladı. İlk olarak, annemi ve babamı huzurevine yatırmak istediler. Buna karşı çıktım. Daha sonra annemi, babamı Bostancı'ya taşımak istediler. "Tamam, devlet olarak bize yardımcı olmak istiyorsunuz, babamın beşinci kattan inip çıkması zor olur diyerek iyi niyetinizi gösteriyorsunuz ama hayır" dedim. İstiyorlarsa bir ev tutabileceğimizi ama benim gözümün önünde olmaları gerektiğini söyledim.

'HİÇBİRİMİZLE GÖRÜŞMÜYOR'

Daha sonra bazı kadınlar evimize gelmeye başladı. Bunların hepsi 1.5 ay içinde oldu. Evimize marketten bin liralık alışverişler yapıyorlardı. Hemen babama, "Ne oluyor? Bu işte bir yanlışlık var" dedim. Tamam, devlet herkese yardımcı oluyor ama bu biraz fazla kaçıyor diye düşündüm. Babama, "Senin durumun gayet iyi, bunlara ihtiyacın yok" dedim. Bana, "Sen karışma, sen kendi işlerinle uğraş" dedi. Burhan Bey'e telefon ettiğimde, "Ne yani, babana bakmayalım mı?" dedi. Ben de "Filminizi yaparsınız, sonra çekilir gidersiniz" dedim. Çok şükür, aklı başında, ailesini kollayabilecek biriyim. Onlara annemin ve babamın hayatına müdahale etmemelerini söyledim. Sonra bir anda olay değişti; babam beni dışlamaya ve "Defol git" demeye başladı. Çok ağrıma gitti. Çocuklarım, dedelerini arayıp konuşmaya çalıştı ama onları da öteledi. O gün sabaha kadar, bu kişiler kimdir diye araştırma yaptım.

Külliye'ye telefon edip Mustafa Uslu'nun Cumhurbaşkanlığı'nda çalışıp çalışmadığını sordum. Böyle bir kişiyi tanımadıklarını ve dolandırıcılık olaylarına karşı dikkatli olmamız gerektiğini, savcılığa başvurabileceğimizi söylediler. Sabaha kadar uyuyamadım; gittim ve annemi almak istedim ama babam sorun çıkardı. Ben Kahramanmaraşlı'yım; bizde babaya, ataya el kaldırmak, laf söylemek olmaz. Babam bana, sinirli bir şekilde, hoş olmayan şeyler söyledi.

Sonra polisi aradım. Çevremizden duyuyoruz; yaşlı insanlara birçok şey yapılıyor. Polisler, "Bunlar, aile arasında olan geçici şeyler" dedi. Annemi oradan alamadım ve geri döndüm. Ertesi gün karakola gittim, bir baktım ki savcılığa verilmişiz! İlk hakim, 'Aile meselesi' deyip takipsizlik kararı vermiş. Bu yetmezmiş gibi defalarca savcılığa verildik, üstüne bir de altı ay uzaklaştırma kararı çıkarttılar. Biz kavga etmiyoruz ki, ben ailemi koruyorum. Ne demek uzaklaştırmak! Kardeşim ve annem hasta, babam 94 yaşında; ailemi korumakla mükellefim.

O güne kadar hayatımda savcılık görmemiştim. Sürekli evime kağıtlar geliyordu, bu sefer ben gidip onları savcılığa şikayet ettim. Her şikayetim takipsizlikle sonuçlandı. Ondan sonra vasilik davası açtım. İkinci yaz annem ve babamı bakıcı eşliğinde adaya götürdüler. 'Götüremezsiniz' diye haber ulaştırmaya çalıştım ama eve de yaklaşamıyorum tabii. Altı aylık uzaklaştırma kararı nedeniyle başka bir hukuksal sorun çıkmasın diye...

'EVDE YALNIZ BIRAKMIŞLAR'

Bu şahıslar, annemi ve babamı bakıcı eşliğinde Avşa'ya götürdü. Orada dört gün yalnız bırakılmışlar; bakıcı başlarında değilmiş. Ardından annem, Bandırma Hastanesi'ne yatırılmış kalça kırığı sebebiyle. Babamın kulağı sağır ve yanında kimse olmadığı için olaydan haberi olmuyor. Üç gün boyunca annem Bandırma'da hastanede yoğun bakımda kalmış, başında kimse yok. Bana hastaneden ulaştılar, hemen kızımla hastaneye gittik. Polisin oradaki kayıt defterine baktım; 'Devlet yetkilisinin yakınları' diye yazılı bir not geçilmiş.

BABAMIN PARASIYLA BANA RÜŞVET TEKLİF ETTİ

Babamla bütün diyaloğum, aile bağım koptu. 60 yaşındayım; bu yaşımda, bu haksızlığa maruz kaldım. Felakete sürüklenen bir ailenin üstüne kimse Oscar'a gidemez, para kazanamaz. Mustafa Uslu, babamla bana rüşvet teklif etmeye de çalıştı. Bu süreçte babamın bir evi satıldı. Evin parasını bankaya koyup bana yönlendirmek istediler, rüşvet olarak... Peki ben bu parayı alsam, Allah'ın önünde nasıl hesap vereceğim, insanlığım ne olacak? İnanıyorum ki, bu konuya devletimiz bir açıklık getirecektir.

Babamın vasiliğini alabilmiş olsaydım, her şeyin hesabını bir bir soracaktım onlardan... 90'ını geçmiş babama bunları yaşattılar. O, artık 10 yaşında çocuk gibi. Babamı notere götürüp vekalet almışlar. 12 Ekim'de vasi davam var.
Komşularımız söyledi; babam 500 TL ile geçinmeye başlamış. Marmara Adası'na gidip onların yolladığı 500 TL'yi çekiyormuş. Her ay yatırılan maaşı ve bankadaki parası nereye gitti? Aralık ayında evimiz satıldı, dava uzuyor ve ben hak iddia edemiyorum.

Maddi-manevi çok büyük zarara girdik. Bu insan bize her türlü pisliği yaptı ve çok büyük zarar verdi. Bunun telafi edilmesi için yetkililere sesleniyorum. Hak ve hukuğu temin edeceklerini biliyorum. Ben de hak hukuk arıyorum; öyle olmasaydım, babamın malını bana teklif ettiklerinde 'Ne koparsam kardır' deyip konuyu örtebilirdim ama asla! Bu adamdan korkmuyorum.

GÜNÜN VİDEOSU

Dilan Polat'ın hayranı pes dedirtti: Cezaevine girdiğinizde kalp krizi geçirdim!

Dilan Polat cezaevine girince kalp krizi geçirdiğini söyleyen hayranı, Polat ile bir araya gelince ağladı.