Türkiye'yi imha planı işliyor! En büyük tehdit...
"Türkiye terörü vurdu, ABD askeri niye öfkeli?" diye soran Yeni Şafak gazetesi genel yayın yönetmeni İbrahim Karagül, "Beraber yol yürüdüğü, ortaklıklarla iş yürüttüğü ülkeler son yıllarda alabildiğine Türkiye'ye saldırmaya başladı. 15 Temmuz çokuluslu müdahalesi böyle bir şeydi. ABD'nin PKK/PYD'yi müttefik ilan etmesi ve Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'yi çevreleyen kuşak oluşturma projesi de böyle bir şeydir." dedi.
"Türkiye terörü vurdu, ABD askeri niye öfkeli?" diye soran Yeni Şafak gazetesi genel yayın yönetmeni İbrahim Karagül, "Beraber yol yürüdüğü, ortaklıklarla iş yürüttüğü ülkeler son yıllarda alabildiğine Türkiye'ye saldırmaya başladı. 15 Temmuz çokuluslu müdahalesi böyle bir şeydi. ABD'nin PKK/PYD'yi müttefik ilan etmesi ve Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'yi çevreleyen kuşak oluşturma projesi de böyle bir şeydir." dedi.
İşte o satırlar:
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “Soğuk Savaş döneminde iki kutup da hadlerini aşmaktan kaçınıyordu. Ancak bugün hiçbir kural kalmadı” demiş.
Çok doğru.. Daha ileri gidelim; dünyanın çivisi çıkmış durumda. Öyle “eksen kayması” gibi de değil bu. “Eksen kayması”nda bir ülkenin güç haritasındaki yerini değiştirmesi ya da bu yönde bir eğilime girmesi söz konusudur. Oysa bu sefer tamamen “kuralsız dünya”dan, “haydutlaşan bir uluslararası iklimden” söz ediyoruz.
“HAYDUT DÜNYA DÜZENİ” DÖNEMİ
Eskiden kural tanımayan bazı ülkeler vardı ve özellikle Batı ittifakı bunları “haydut devlet” olarak tanımlar ve o ülkeyi ezip dağıtmak için türlü operasyonlara girişirdi. Bugünkü “kuralsız dünya”da ise uluslararası ilişkilerin kendisi “haydutlaşmış”tır.
Devletler örgütleşmiş, örgütler devlet yerine ikame edilir olmuş, demokrasi ve özgürlük söylemleri belki elli yıllığına rafa kaldırılmış, insan onuru ve ahlaki zemin yok edilmiş, küresel sistemin kurucu unsurları olan merkez güçler, kuralsız dünyanın kapılarını bizzat kendileri açmıştır.
Dolayısıyla çoklu ortaklıklar anlamsızlaşmış, ikili ve konjonktürel cephe ittifakları öne çıkmıştır. Atlantik İttifakı'nın, yoğun olarak Avrupa Birliği'nin “değer” emperyalizmi çöpe atılmış, güce dayalı pozisyon belirleme her şeyin önüne geçmiştir.
ÖRGÜTLER ORTAK OLDU, DEVLETLER DÜŞMAN..
Bu yeni durumun çok önemli iki göstergesi vardır. ABD gibi, küresel sistemin merkez ülkesi, açıktan terör örgütlerini “ortak” ilan edebiliyor. Hem de bunu NATO içinde bir müttefikine karşı. Yani devletlerle terör örgütleri arasındaki ayrım tamamen belirsizleştiriliyor.
Dün terörist ilan ettikleri örgütler üzerinden on yıllardır ortak hareket ettikleri bir ülkeye karşı örtülü savaş yürütülebiliyor. ABD'nin, PKK/PYD ile ilan ettiği ortaklığın durumu budur.
İkinci örnek ise Avrupa Birliği'nin içine düştüğü hazin durumu ortaya koymaktadır. Baltıklar'dan Suriye sınırlarına uzanan bu Roma imparatorluğu hızla güç kaybedip bir “Alman ekseni”ne dönüşürken, 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana küresel ölçekte en köklü söylemini terk edip yükselen faşizm karşısında diz çökmüş haldedir.
AB DIŞ POLİTİKASI TERÖR ÖRGÜTLERİNE İHALE EDİLDİ
Bunun çok dramatik bir örneği ile yüz yüzeyiz: AB Türkiye ile, bizim bulunduğumuz bölge ile ilişkilerini ırkçılara ve bilinen terör örgütlerine teslim etmiş durumdadır.
AB Komisyonu raporlarını yazanlar da, AGİT gözlemcileri de terör örgütleriyle bağlantıları açık olan kişi ve gruplardan oluşmaktadır.
Bu durum, AB'nin de terör örgütlerini ortak ilan ettiği, terör üzerinden müttefiklerine karşı savaş yürüttüğü gibi çok trajik bir gerçeği ortaya koymaktadır.
AB-Türkiye ilişkilerine bakarsanız, Brüksel'in Türkiye ile ilişkilerinin PKK ve DHKP-C tarafından rehin alındığını göreceksiniz. Aslında DEAŞ'la ilgili örtülü gerçekleri de bundan hiç farklı değildir.
SAVAŞLAR ARTIK “BÜYÜK DEVLETLER” ARASINDA..
Buradan baktığınızda ABD'nin bölge politikaları üzerinden özerklik kuran Savunma Bakanlığı'nın kuralsız dünyanın öncüsü olduğunu, “haydutlaşan dünya düzeni”ne zemin hazırladığını söyleyebiliriz. Öyleyse, ahlaktan, teamülden, çokuluslu sözleşmelerden kopuk tamamen güce dayalı bir küresel eğilim var.
Güç hesaplaşmasına dayalı bir bilek güreşi var. Birçok ülkenin, ittifak ilişkilerinden umudu esip tarihi iddialarını bugüne taşımasının, bu iddialar üzerinden yeniden bir gelecek inşa etmek çabasının arkasında işte bu endişe var.
Açıkçası 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana en tehlikeli döneme girdik. Bugüne kadar, küçük ve orta ölçekli ülkeler üzerinde sürdürülen güç savaşı, bu sefer merkez ülkeler, kurucu güçler arasında yaşanabilir. Bu da, artık savaşların, büyük hesaplaşmaların küçük ülkelerde, cephe bölgelerinde değil, büyük ülkeler arasında, merkez güçler arasında yaşanacağına işaret etmektedir. Tehlike de buradadır zaten.
TÜRKİYE TERÖRÜ VURDU, ABD ASKERİ NİYE ÖFKELİ?
“Kuralsız yeni dünya gerçeği”nin bugüne kadarki en ağır faturasını Türkiye ödedi. Kendi müttefikleri tarafından vuruldu, ihanete uğratıldı. Beraber yol yürüdüğü, ortaklıklarla iş yürüttüğü ülkeler son yıllarda alabildiğine Türkiye'ye saldırmaya başladı.
15 Temmuz çokuluslu müdahalesi böyle bir şeydi. ABD'nin PKK/PYD'yi müttefik ilan etmesi ve Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'yi çevreleyen kuşak oluşturma projesi de böyle bir şeydir.
Türkiye'nin PKK/PYD'yi hem Suriye'de hem Irak'ta vurduğu o büyük hava saldırısına bunca tepki gösterilmesi, saldırının hemen arkasından ABD askerlerinin PKK'lılarla birlikte şov yapması, devlet-terör ortaklığının trajik örneklerinden biridir.
Bu aşamadan sonra, hiçbir ülke için “ittifak ilişkileri” bir güvence olmayacaktır. Elbette ikili ilişkiler yürüyecek, ortaklıklar yapılacak, işbirliği örnekleri sergilenecek ama artık kesinlikle kalıcı ortaklıklar üzerinden bir bölgesel harita uygulanamayacaktır.YAKIN TEHLİKE, EN ACİL MESELE!
O koridor Türkiye için en büyük ve en yakın tehdittir. İran sınırından Akdeniz'e uzanan ve ülkemizin bütün güney kapılarını denetleyecek şekilde dizayn edilen koridor, sadece enerji planlarıyla sınırlı değildir. Sadece PKK üzerinden bir terör koridoru planı da değildir.
Bizim için asıl tehlike, o koridor üzerinden Türkiye'nin güney kapılarının tamamen kapatılması, Arap/İslam dünyasıyla bütün bağlarının kalıcı olarak kesilmesidir. Projenin esası da budur.
Öyleyse Türkiye için en acil mesele o koridoru boşa çıkarmaktır. Bu bir terör meselesi değil, yüzyıllara dönük gelecek hesabı, bir coğrafya hesabı, bir harita meselesidir. İçeriden ve dışarıdan, açık ve örtülü olarak desteklenen bu proje, Türkiye'yi imha planının parçasıdır.
KUŞATMA YARILMALI, O DUVAR YIKILMALI!
Kimin ne tepki gösterdiğine bakılmaksızın, o kuşatma yarılmalı, hem Irak hem de Suriye'nin birçok bölgesinden müdahaleler yapılmalıdır. Unutulmamalı ki, birilerinin tepkileri Türkiye'nin gelecek hesaplarından daha öncelikli değildir.
Kobani, Afrin, Tel Abyad, Münbic, bütün bu bölgeler temizlenmeli, PKK unsurları tasfiye edilmelidir. Bizim bu bölgede tek hedefimiz DEAŞ olmamalı, DEAŞ'a bakarak gözlerimizin kör edilmesine izin verilmemelidir.İşte bu “kuralsız dünya”da Türkiye'nin alabildiğine güce, savunmaya, silahlanmaya yönelmesi, çok daha büyük krizlere karşı teyakkuz halinde olması zorunludur. ABD ve “müttefik” güçlerle ortaklıklar bu yeni duruma göre şekillenmeli, “gücün gösterilmesi”nden ve kararlılıktan çekinilmemelidir.
Çünkü artık ülkelerin ittifak ilişkilerinin değil, güç ve kararlılığının caydırıcı olabileceği bir dünyadır burası. Bu yüzden, her ne surette olursa olsun o duvar yıkılmalı, o çevreleme planı boşa çıkarılmalıdır. Türkiye, bütün bölgede, nüfuz alanlarını harekete geçirip alabildiğince direnç merkezleri oluşturmalıdır.