Üç maymun kanı yüzüne fışkırınca katliamı fark etti!

Demet Cengiz

Demet Cengiz

Emine Bulut’un katlini izledik, öfkelendik, isyan ettik, üzüntüyle sağa sola da sataştık, astık kestik… Eski kocaya, erkek düzenine, geleneklere, eline aldığı telefonla yardım çağırmak yerine video çekenlere, haksız yere ‘mağdur erkek’ duyarlılığı gösterenlere lanet ettik. Medya etiğini ‘vatandaş gazeteciliği’ üzerinden tartışmayı da ihmal etmedik. Birkaç gündür ortalığın biraz olsun sakinleşmesini bekliyorum.

Siz, üç maymunu oynayanlar!.. Bugüne kadar erkek şiddetinin kurbanı olmuş; öldürülmüş, dövülmüş, tecavüze uğramış, taciz edilmiş kadınları görmezden gelenler, duymazdan gelenler, ağzını açıp ‘hak’ namına tek bir laf etmeyenler… Reddettiğiniz hakikat, herkesin içinde boynu kesilen bir kadının boğazından fışkıran kanla yüzünüze çarpıldı. Artık sonsuza kadar susup, sonsuza kadar kulaklarınızı ve ağzınızı kapatabilirsiniz.

Her olayda gözümüze soktuğu ilkelerle kendini yücelten ezikler! Etik tartışmalarda tribünlere oynayıp puan kazanmanın derdine düşen mezar yağmacıları! Duyarlı görüneceğim diye konuyu dağıtmayınız. Siz alkış ganimetlerini toplarken, hayatları kayıp giden kadınların asıl sorunları konuşulamıyor bile.

***

Neden o görüntü var? İki dönem iletişim fakültesinde ‘medya ve şiddet’ dersi almış biri olarak söylüyorum. Şiddet görüntülerinin fazlaca verilmesinin ‘toplumun kanıksaması' ve örnek olması gibi çok vahim sonuçları olduğunu biliyorum. Peki, haberlerde gösterilmeyen şiddet, televizyon ekranlarındaki dizilerde ve hatta yemek yarışmalarında bile gösterilirse… Bu yüzden doğru konuşacaksak önce doğru oturacağız. Perhizdeysek, o lahana turşularını mideye indirmeyeceğiz. Internette yayın yapan platformlara, eşcinselliği özendirdiği gerekçesiyle sansürü savunacaksın ama evlere giren dizilerdeki toplu şiddet, cinnet ve katliamları görmezden geleceksin. Sigarayı, içkiyi buzlayacaksın ama işkenceyi gözümüze sokacaksın… Oldu, peki! Erkeği egemen kadını köle yapacaksın. Oldu, peki!

Emine Bulut’un, boğazının eski kocası tarafından herkesin içinde kesilip, öldürüldüğü haber oldu. Ana akım medyada az yer buldu, birkaç internet sitesi haberi verdi ve hiç kimse bu konuda tek bir söz etmedi. Ta ki, daha sonra gözaltına alınan, “O salak, video çekmek yerine ambülansı arasaydı, kadın hayattaydı” diye çemkirilen, “İnsanlık ne hale geldi, yardım etmek yerine, herkes telefonuna sarılıp video çekiyor” diye sitem edilen 19 yaşındaki gencin çektiği 9 saniyelik video sosyal medyaya düşene kadar. Olaydan bir hafta, haber olduktan iki gün sonra o video ortaya çıktı.

Görüntünün gücü inkâr edilemez. Tekrar söylüyorum, şiddet görüntülerinin yayınlanmasından yana değilim ama bazı durumlarda olayın vahametini anlatmak, toplumsal hareketin oluşmasını sağlamak için gereklidir.

İki gün önce herkes olaydan habersizken, kimse sesini çıkarmamışken, görüntüler ortaya çıktıktan sonra toplumsal isyan patlamıştır. Görüntü yokken, aynı habere sessiz kalmış, görmemiş, fark etmemişlerin, görüntü çıktıktan sonra ‘etik’ diye tutturup, veryansın etmesi faydasız bir egodur. Ki, gazetecilik etiği yıllardır tartışılır; gazeteci düşen birine (ünlü/politikacı/yazar vs.) yardım mı etmelidir, fotoğrafını mı çekmelidir. Hiçbir gazetecilik eğitimi ve terbiyesi almamış insanların yaptığı ‘vatandaş gazeteciliği’nde hangi değeri nasıl tartışacağız?

Tabii gönül ister ki bir kişi de ambulansı aramayı akıl etsin. İlk yardım eğitimi almış olsun. Belki işe yaramayacak olsa bile bir insanı yaşatmak için çabalamış olsun. Emine Bulut vahşeti yaşanırken, telefonuyla görüntü almaya çalışanlardan daha kötü bir şey varsa o da mekândan kaçışarak çıkan insanlar.

***

NASIL HAYATTA KALACAĞIZ?

Fakat felaket durumlarında insanlar çoğu zaman kendine bile yardım edemiyor. Bunu aşağıdaki yazımda anlatmıştım.

 

Felaket durumlarında devreye giren küçük beyin, risk analizi yapamıyor. Örneğin insanlar kaçıp canını kurtarmak varken tsunami dalgaları önünde fotoğraf çektirebiliyor, yanan evine cüzdanını almaya girebiliyor, rutine takılıp kalabiliyor.

Psikolojide ‘seyirci kalma etkisi’ olarak açıklanan bir durumu yaşadı Emine Bulut. Ben benzer bir etkiyi 2000 yılında Paris’in göbeğinde iki kadının saldırısına uğradığımda bizzat yaşamıştım. Arkadaşımla bana saldıran iki kişiyi üzerimizden atmaya çalışırken, Champs Elysees Bulvarı’nda etrafımızı saran kalabalık sadece izlemişti. Saldırganları “Polis!! Polis” diye bağırarak kaçıran ben olmuştum.

Bystanders (seyirci kalma) durumu ‘Genovesesendromu’ olarak anılır. Yıl 1964. Yer New York. 28 yaşındaki Kitty Genovese sabah 3 gibi evine girmek üzereyken, onu takip eden Winston Moseley tarafından sırtından iki kez bıçaklanır. Çığlığı duyan bir komşu “Kızı bırak” diye bağırınca saldırgan korkup kaçar. Kaçtığını gören pek çok tanık var. Moseley, 10 dakika sonra aracıyla geri dönüp yarım kalan vahşeti tamamlar. Bu kez yüzünü örtmek için geniş kenarlı bir şapka takmıştır. Yeni bıçak darbeleri indirdiği kadın can çekişirken ona tecavüz eder ve parasını da çalıp kaçar. Yaklaşık yarım saat süren saldırının 38 tanığı vardır ama kimse hiçbir şey yapmamıştır. Katil yakalandığında “Kadınları öldürmeyi tercih ediyorum çünkü onları öldürmek daha kolay, pek direnmiyorlar” demiştir.

Üç maymun kanı yüzüne fışkırınca katliamı fark etti!

Olayı inceleyen psikologlar bu duruma ‘Genovesesendromu’ adını verdiler. Sorumluluğun yayılması iyi bir şey değil. Yani nerede çokluk orada… Yardıma ihtiyacı olan insanlara tepki verme süresi, topluluk içindeki kişi sayısı arttıkça uzuyor. Benden başkası yapsın yaklaşımı… Olaya şahit olan insan sayısı arttıkça, müdahale edenlerin sayısı azalıyor. Herkes seyirci oluyor yani.

Bu fenomen üzerine pek çok deney yapıldı. Örneğin bayılan bir kişiye müdahale… İnsanların yüzde 85’i yalnızken hemen solunum desteği veriyor. İki kişi olduklarında yüzde 62’si, dört kişi olduklarında ise yüzde 31’i yardım etmek için harekete geçiyor.

Peki, kendini ilgilendiren bir durumda insanlar neler yapıyor? İnsanların bulundukları odaya duman veriliyor ve tepkileri ölçülüyor. Yalnızken dumanı fark eden hemen yangın ihbarında bulunuyor. İki ve daha fazla kişi olunca yangın ihbarı oranında azalma yaşanıyor.

Peki, başımıza kötü bir olay gelirse bu ‘seyirci kalma etkisini’ nasıl aşacağız? Uzmanlar cevabını veriyor. Özel olarak ‘belirtilmiş yardım’ talebi.

“Yardım edin” diye bağırmak yerine “Sen, siyah elbiseli kadın, polisi ara” veya “Sen, deri ceketli adam kurtar beni” gibi. Çünkü bu durumda hem yardım beklediğiniz kişiyi adres etmiş oluyorsunuz hem de sorumluluğu ona veriyorsunuz. Dilerim, hiç ihtiyacınız olmaz ama bu faydalı bilgilere sahip olmakta ve paylaşmakta fayda var.

Diğer Yazıları