Üniversitelerimiz ve rektörlük seçimleri
İki kez rektör adayı oldum. İkisinde de atanmaya yeterli oyu aldım. Her iki seçim öncesinde de, esnasında da, sonrasında da seçimlerin üniversitelere kazandırmadığını, kaybettirdiğini yazdım, konuştum, anlattım…
Hala aynı görüşteyim. Çok sayıda akademisyen aday çıkıyor. Seçimlerde kazanmak için birbirleri ile ilgili yıpratıcı bir mücadele içinde olabildikleri gibi, kendilerine taraftar olanlar ve olmayanlar biçiminde ne yazık ki, akademisyenleri de kutuplaştırabiliyorlar.
Rektörlerin dört yıllık görev süresi içinde üniversitelerde muazzam bir hareketlilik yaşanıyor. Kimi kendisini kenarda hissettiği için, kimi ise yeni rektörle arası iyi olduğu için o üniversitede yer almıyor veya alıyor…
Ne yazık ki, bu programların, kürsülerin doğasını da bozuyor ve bilim üretimini, eğitim öğretim süreçlerini negatif etkiliyor. Şu ana kadar bu hareketlilikten olumlu etkilenen hiçbir üniversitemiz olmadı. Getirilenler kadrodan oldukları için, gönderilenler olmadıkları için böyle bir mobilite yaşandığındandır ki, bir süre sonra adamcılığın etkileri çürüme olarak hissediliyor.
Şimdi YÖK çok güzel bir karar almış, rektörlerin adaylık süreçlerindeki vaatlerini ilan ediyor. Tebrik ediyorum, hararetle destekliyorum.
Ölçüsüz vaatlerin önüne geçilir bu şekilde.
İkinci olarak, her rektör ne söylediğinin kayıt altına alındığını bilir de, dört yıllık süresi içinde ona göre hareket eder.
Her şeyden önce ben şu ana kadar, kadrolaşacağım, kendime uygun adamları getireceğim diyen bir rektör görmedim, böyle beyanatlar veren, programlar ortaya koyan ve bununla oy toplayan kimseyi tanımadım; ama seçim esnasında söylediklerine riayet edenleri ise nadiren gördüm.
Sözünün YÖK nezdinde kayıtta olduğunu bilen rektör, tasarruflarında da inşallah bu vesile ile daha ölçülü olur…
İkinci bir husus ise, seçimlerin tümüyle kaldırılmasıdır. Bir taslaktan bahsediliyor ve bu taslak ile rektör atama süreçlerinde seçimlerin kaldırılmasının gündemde olduğu belirtiliyor. Taslağı henüz görmedim, kamu oyu ile paylaşılmadı. Ancak, böyle bir düzenleme getiriliyor ise, peşin peşin ifade edeyim ki en kuvvetli savunucularından birisi olacağım. Seçimler yanlıştır. Profesyonel bir anlayış içinde cereyan etmemektedir. Üniversitelerimizin kurumsallaşmasına manidir. Ali yazar, Veli bozar sitemini körüklemektedir.
Kesinlikle atama sistemi ile gelen profesyonel idareciler ile yönetilen bir üniversitenin etkin ve verimli olması, bilim ile iştigali, akademik performansı ve bunun denetimi daha mümkün olacaktır. Şimdi, kimse alınmasın, darılmasın, gücenmesin ve özellikle rektör arkadaşlarım bana kızmasınlar, kendilerini tenzih ederim elbette ama böyle bir yapının verimsizliğini hep birlikte görmekteyiz.
Değişik bilim alanlarında çok iyi akademisyen olan, başarıları ile sivrilen, göz dolduran rektör arkadaşlarımızın herbirinin aynı zamanda ideal yöneticiler olduğunu, idare etmeyi ve üniversitelerimizi geliştirmeyi çok iyi becerdiklerini söyleyebilir miyiz?
Böyle bir husus asla söz konusu bile değildir. Kimi üniversitelerimiz şanslı, kimileri ise ne yazık ki şanssız olabilmektedir, mevcut sistem içinde.
Oysa ki, üniversite yönetimlerinde işi şansa bırakmak gibi bir lükse sahip değiliz.
Buna ilaveten artık üniversitelerimizde bu çakılı kadro anlayışından da vazgeçmemiz gerekmektedir. Üniversiteye asistan olarak kapağı atanın 67/72 yaşına kadar orada adeta kazık kakmasının, verimliliğine, verimsizliğine bakılmaksızın istihdam edilmesinin hiçbir makuliyeti bulunmamaktadır.
Bizde de ‘tenure’ kadroların tıpkı Amerika üniversitelerinde olduğu gibi sınırlı olması lazımdır. Akademik mobilite verimlilik üzerinden işletilmelidir. Keyfiyet üzerinden değil.
Sonuç olarak, yeni düzenleme ile özellikle rektörlük seçimlerinden vazgeçilmesi, akademik personelin ayrıştırılıp, kamplaştırılmasının önüne geçilmesi bakımından hayırlı bir adım atılacağı kanaattim kuvvetlidir. İnşallah, olabilecek lüzumsuz itirazlar üzerine vazgeçilmez.
Malum, memleketin hayrına ne yapılmak istense hep aynı koro, aynı nakaratla yüksek ses çıkarmayı başarır ve hükümetler de bu seslerin şiddetinden ötürü ‘acaba yanlış mı yapıyoruz’ telaşesine kapılırlar.
Diyorum ki: Hayır, yanlış yapmıyorsunuz. Doğru bir düşünce ve adımdır, lütfen devam edin…