Ünlü yapımcı Arif Keskiner: Yaşar Kemal’le Aziz Nesin’i yalan söyleyerek barıştırdım. Sülaleme küfretti...

Komünist Arif ya da nam-ı diğer Çiçek Arif’in yaşamı, Çukurova’dan İstanbul’a göç eden adeta bir erkek külkedisinin yaşam öyküsü. İzzet Çapa Çiçek Arif'le Yeşilçam'lı yılları, Yaşar Kemal'le dostluğunu ve Yılmaz Güney'in hiç bilinmeyen yanlarını konuştu

Dostları, dostlukları, anıları, tanıklıkları ve yarım asrı aşan dersaadet macerasıyla hayatın imbiğinden ilmek ilmek süzülmüş bir ömür onunkisi.

Zaten vakit ilerleyip muhabbet derinleştikçe ona ait camdan ayakkabının, biriktirdiği dostluklar olduğu da ayan beyan çıkıyor ortaya.

Yaşar Kemal’den Yılmaz Güney’e, Abidin Dino’dan Aziz Nesin’e ve daha nicelerine paylaştığı, arkasında bıraktığı ve sinesinde her dem sımsıcak yaşattığı dağ gibi anıları, karşısındakinin kafasına balyoz gibi iniyor.

211020162007475919435_3.jpg

İşte bu yazı da, o balyozdan nasibime düşeni takdimimdir efendim…

YAŞAR KEMAL’İN ESKİ KARISI THİLDA KUMAR YÜZÜNDEN YILMAZI EVDEN KOVMUŞTU

“Osmaniye doğumluyum. Şimdi vilayet oldu ama biz yine de Adanalıyız”diye giriyor muhabbete... 1958’de İstanbul’da Yılmaz Güney’le nasıl tanıştığını anlatırken yüzünde oluşan tebessüm, Yılmaz’ın cezaevine girişinden bahsederken yerini buruk bir hüzne bırakıyor. Derin bir soluğun ardından, devam ediyor…

“Enteresan bir adamdı Yılmaz. Devrin büyük kabadayılarına duyduğu öykünmeYılmaz’ı, o babaların kulüplerinde kumar oynamaya kadar götürmüştü. Hatta bir anda o mekanların baş davetlisi haline gelmişti. Yılmaz’ın önemli bir yanı da iddialı oluşuydu. Bu iddialı tutumu, onu kumarbaz olmaya itmişti. O yıllarda arkadaşından çok menajeri gibiydim, hesabına da bakıyordum, muhasebesini de yapıyordum. Gün gelir Levent’te Can ile tutukları eve aldıkları eşyaların taksidini biriktirip bankaya yatırırdık. Ama günü geldiğinde o paranın suyunu çekildiğini görüp zor duruma düşerdim. Çünkü Yılmaz parayı bankadan kumar için çektiğini söylemeye utanırdı.”

Sanki anlatırken o günleri tekrar yaşıyordu. Elini, sigara paketini bulmak için ceketinin cebine attı ama birden sigarayı doktorun zoruyla bırakmak zorunda kaldığını hatırladı biçare. Çayından bir yudum aldıktan sonra“Nerede kalmıştık?” diye sordu efkarlı. Ben daha bir şey söyleyemeden yine bildiği perdeden anlatmaya başladı…

“Dediğim gibi büyük sanatçılığının dışında bir de öteki dünyası vardı Yılmaz’ın. Hatta Yaşar Kemal’in vefat eden eşi Thilda Abla, Yılmaz’ı çok sevmesine rağmen kumar oynadığını öğrenince onu evden kovmuştu. Tutkusu öyle bir saplantıya dönüşmüştü ki, ‘Umut’u çekerken, kahve molasında İrfan Atasoy’a tavlada filmin bütün Adana bölgesi satış haklarını kaybetmişti.

YILMAZ ÇOCUK İSTEMİYORDU AMA ELİF DOĞUNCA DA ONU ASLAN GİBİ BAĞRINA BASTI

Söz tam da burada dönüp dolaşıp, Güney’in Can Hanım’dan olan kızı Elif’e geliyor…

“Hapisten çıktıktan sonra altı ay Konya’ya sürgüne gönderildi. Orada da hayatına Can girdi. Sürgündeyken, Can onu hiç yalnız bırakmamış, pavyonlarda çalışıp Yılmaz’a bakmıştı. Can’ın, onun üzerindekiemeği büyüktür. O dönem, Yılmaz’ın aklında evlenmek ve çocuk fikri asla yoktu. Zaten niye olsun ki? Adam şöhret olmuş, hızla tepelere tırmanıyordu. Can ise, evlenip çocuk sahibi olmayı aklına koymuştu. Elif’ten önce de hamile kalmıştı. Ama Yılmaz bunu öğrendiğinde Can’ı döp düşük yapmasına neden olmuştu. Ne yazık ki bu sahneye şahit olmak zorunda kalmıştım. Baba olmayı istememesine rağmen Elif doğduktan sonra, aslan gibi onu bağrına basıp sahiplenmeyi de bildi.”

YAŞAR KEMAL SÜLALEME OKKALI BİR KÜFÜR SALLADI

211020162017425912238_3.jpg

Muhabbet demlendikçe Arif Keskiner’in kişisel tarihine yapılanflashback’ler de artıyordu. Osmaniye’deki çocukluk yılları, Beyoğlu’nda macerayla geçen gençliği, Ankara’da taksitle kitap satıp iflas ettiği günler, Fotospor’da muhabirlik, İsveç’te rüya gibi geçen bir dönem, sinemacılık, aşçı yamaklığı, bulaşıkçılık ve Meral Okay ile Sezen’in onun için yaptığı ‘Yine mi Çiçek?’ şarkısı… Derken söz dönüp dolaşıp Yaşar Kemal ile nasıl tanıştığına geliyor.

“Bir gün, şair Ergin Günçe ile İnce Memed konusunda muhabbet ediyorduk. Benim Osmaniyeli olduğumu hatırlayıp, ‘Yaşar Kemal’le hemşehri sayılırsın. Gel Cumhuriyet’e gidelim, seni ustayla tanıştırayım’ deyince dünyalar benim olmuştu.

Gazeteye gittik… Ahşap bir konak… Gıcırdayan tahta merdivenlerden üst kata çıktık. Tam karşımızda bir tabela: ‘Yurt Haberler Servisi’. Masada oturan tek gözü sakat, dev gibi bir adam gülücüklerle bizi karşıladı.

‘Vay vay, bak kim gelmiş’ diye Ergin’in boynuna sarıldı.

Ardından ‘Kim bu delikanlı?’ dedi beni göstererek.

Ergin de ‘Yaşar abi, hemşehrin, o da Osmaniyeli;’ diye cevap verdi.

‘Hoş geldin hemşehrim, söyle bakalım kimlerdensin?’

‘Hösem ağalardanım.’

Böyle söyler söylemez, Yaşar Kemal okkalı bir küfür savurdu:

“Sülaleni s…eyim!”

18 yaşındaydım. Şaşırmış, hatta aptallaşmıştım. Yüzüm kıpkırmızı kesilmişti. Cevap versem bir türlü, vermesem delikanlılık elden gidecek. Hemen anladı bozulduğumu. Elini omzuma koyup, babacan bir tavırla sordu bu kez Yaşar Kemal:

‘Peki kimin oğlusun?’

‘Nalbant Hasan’ın.’

‘Haa, öyleyse iş değişir. O zaman baban hariç diğerlerinin sülalesini… Hasan Emmi’yi çok severim. Hele otur da konuşalım.’

Yaşar Abi odadakilere dönüp, ‘Ben onların çiftliklerinde çok pamuk topladım Hey gidi Çukurova hey!’ dedi. İşte o günden sonra Yaşar Kemal’in oğlu olarak büyüdüm. Ona ve inançlarına saygılı olarak… Ağalığı da, açlığı da yaşamış büyük bir ustaydı o.”

DEMİRCİLER ÇARŞISI CİNAYETİ’NİN KAHRAMANI

DERVİŞ BEY BENİM MEHMET AMCAM OLUR

211020162017495910453_3.jpg

Arif Abi’yi durdurabilene aşk olsun, anlattıkça anlatıyordu… Her cümlesinde hayatının kahramanlarıyla hasbıhal ediyor, bizi de sohbete vesile yapıyordu… Gözümün önünde adeta bir tarih dile gelmiş, Çiçek Arif’in ağzından anlatıyordu…

“Meğer kan davasında amcamın öldürüldüğü gün o da bizim çiftlikteymiş. Yıllar sonra bir gün ‘Bilir misin Arif, amcan Mehmet Ağa’yı pek severdim, yiğit adamdı. Jandarma Mehmet’in romanını yazmak istiyorum ama Acaba ailen ne der diye de düşünmeden edemiyorum’ dedi.

“Ee siz ne cevap verdiniz peki?” diyecek oldum, duymadı bile beni.

Aman be Yaşar abi, düşündüğün şeye bak, ‘Bizim ailede hiç sorun çıkmaz’

‘Niye?’ diye sordu…

‘Niye olacak. Ailede okuyan bir ben varım. Biraz da kız kardeşim. Diğerleri okuma yazma bilmez ki… Bizden sana icazet, istediğin gibi yaz. Kimsenin haberi bile olmaz.’

‘O zaman başlıyorum’ dedi ve edebiyat şaheseri ‘Demirciler Çarşısı Cinayeti’ni kaleme aldı. Anlayacağın her ne kadar başka olaylar katarak yazsa da, bu romanın başkahramanı Derviş Bey, Mehmet Amcam’dan başkası değildi.”

O kadar güzel anlatıyordu ki, komünist Arif namıyla maruf Arif Keskiner’in sözünü kesmek istemesem de patavatsızca ağzımdan “Kaderin cilvesi mi, senin cüretin mi bilemem ama Yaşar Kemal’in anılarını kaleme almak da Nalbant Hasan’ın oğlu Arif’e nasip oldu” deyiverdim. Beğendi mi bari anılarını konu alan kitabı büyük usta?

“Yazdıkça yolluyordum. Rahatsızlığından dolayı karısına okutuyordu. ‘İlk 20 sayfanın sonunda şurada yazdığın anası sözcüğünün yerine anacağımın adını yazıversin. O çok önemli bir kadındır unutmasın, Nigar Hatun’ diye bana haber gönderdi. Bir gün de beni çağırıp Hasan Emmi’nin oğlu ‘Aferin sana, hemi de pravo’ dedi. Rahmetli, mutlu olduğunda Teneke romanının kahramanı Murtaza Ağa gibi konuşurdu. Yaşar Abi’yi kaybettikten sonra eşi Ayşe, ‘İyi ki yazmışsın kitabı, Yaşar Abi’n öyle mutlu olmuştu ki…’ dedi. Rahmetlinin ağzından hiç duymamıştım bunları.

BİR MASADA AZİZ NESİN ÖTEKİNDE YAŞAR USTA

İKİ BÜYÜK OZANI BARIŞTIRMAK DA BANA KALDI

211020162006015918501_3.jpg

Üstatla Aziz Nesin’in Çiçek Bar’da meşhur bir barışma hikayesi vardır. Onu anlatsana abi diye sormadan kalmak olmazdı elbette masadan…

“Aziz Nesin, Yaşar Abi’nin yazarlığıyla ilgili bir laf etmiş. Bunun üzerine Yaşar Kemal de postayı koymuş. Altı yıl boyunca kimse onları bir araya getiremedi.

Bir gece Çiçek Bar’da Kaya Toperi, Yaşar Abi, ben otururken, Aziz Nesin veo dönem beraber olduğu kız arkadaşı içeri girdi. Ne yapacağımı bilemedim. Dona kalmıştım. Durumu çakozlayan Yaşar Kemal’in ‘Sen mekan sahibisin, masaya git, bir hoş geldin de, ayıptır’ lafı üzerine biraz rahatladım.

Aziz Abi doktor kontrolünden geliyordu. Geçmiş olsun muhabbetinden sonra ‘Yaşar Abi de gelmek istedi ama senin nasıl davranacağını kestiremediğinden gelemedi’ diye bir yalan patlattım.

Amacım ikisini barıştırmaktı. Aziz Nesin, şöyle bir baktıktan sonra ‘Yok ya. Bizim küçük ayıcık kendi kendine kurup duruyor, aramızda küslük müslük yok’ dedi.

Ben yine de ‘Yani masaya gelse problem olmaz değil mi’diye üsteledim. ‘Yok canım ne sorunu’ cevabını duyunca fırlayıp bara gittim.

Şefe ‘Kutlama yapacağız, şampanya hazırlayın ve benden işaret bekleyin’ dedim. Oradan da tekrar Kaya Toperi’lerle oturduğumuz masaya geçtim. Ortamı yumuşatmak için, ‘Aziz Abi, Yaşar niye selam vermiyor diye haber gönderdi’ diye ortaya bir laf attım.

Bizimki, kendinden emin bir tavırla, ’S… lan, Aziz öyle bir şey söylemez’ dedi. Ben de, ‘Niye yalan söyleyeyim, ne menfaatim var ki’ diye karşı çıktım..

Yaşar Abi, ‘Ulan yanına giderim, palavraysa ve bir tatsızlık olursa senin ağzına s….’ deyip onların masasına doğru yöneldi.

Bir yandan üç buçuk atarken, şefe işaret verdim. Bunlar birbirine bir sarılıp öpüştüler. Şampanyalar patladı, fotoğraflar çekildi.

Allah rahmet eylesin Aziz Nesin’i kaybettikten altı ay sonra Yaşar Abi gelip, ‘Ulan o gece yaptığın her şeyin yalan olduğunu biliyorum. Ne Aziz öyle bir şey söyledi, ne de ben bir şey belli ettim ama iyi ki de böyle bir şey yapmışsın. Yalandan da olsa beni götürdün ya Aziz'e... İyi ki barıştırdın, yoksa küs gidecekti, sağ ol’ dedi.

Dipnot:Elbette burada bitmez, bitmedi Arif Keskiner’in anlattıkları. Daha yazacak çok hikaye, üzerinden örtüsü kaldırılacak çok mesele var. Artık devamı da haftaya dostlar…

211020162009355915567_3.jpg

GÜNÜN VİDEOSU

Palandöken’de çığ düşme anı böyle görüntülendi!

Erzurum Palandöken Dağı'nda yüksek irtifa kampı yapan Judo Milli Takımı Sultan Seki'si bölgesine tırmanırken çığ düştü. Çığ düşme anı kameraya böyle yansıdı.