Uyan ey Metis gafletten uyan

Sema Kaygusuz ve Deniz Gündoğan İbrişim’in hazırladığı, 14 yazarın yazıları ile katkı sunduğu “Gaflet: Modern Türkçe Edebiyatın Cinsiyetçi Sinir Uçları”, Metis’ten çıktı.

Kitap, feminist değerler üzerinden edebi metinlerdeki türlü “gaflet” biçimlerini irdeliyor.

Ancak kitabın isminde yer alan bir ifade büyük bir tartışmayı da beraberinde getirdi.

Cumhuriyet gazetesi yazarı Özdemir İnce, Metis'in kullandığı "Türkçe Edebiyat" ifadesine ateş püskürerek, yayınevini ırkçılık yapmakla suçladı.

İnce yazısında, "‘Türk’ sözcüğünü ‘ırk’ göstereni olduğu kaygısıyla ad ve sıfat olarak kullanmak istemeyenlerin içtenliğine inanmıyorum. Tam aksine, üst kimliği reddetmek için seçilen Türkiyeli, Türkiye Şiiri, Türkiye Edebiyatı gibi zorlamalar, etnisite gösterenini aşıp alt kimlikle örtüşen ırkçı bir göstergeye dönüşmekte." ifadelerini kullandı.

İşte o köşe yazısı;

- Metis Yayınevi’nin gafleti

12 Eylül 2019 tarihli Cumhuriyet’in kitap ekinde Metis Yayınevi’nin bir ilanını gördüm: Sema Kaygusuz ile Deniz Gündoğan İbrişim’in hazırladığı Gaflet adlı bir kitap yayımlamışlar. Kitabın özelliği “Modern Türkçe Edebiyatın Cinsiyetçi Uçları” imiş. Türkçe mi, yoksa edebiyat mı modern? İkisi de değil. Edebiyat modern ama bu edebiyat Türkçe yazılmış edebiyat. Ama yanlış, çünkü Türk dili ile yazılmış edebiyata Türk edebiyatı denir. Ama kitabı hazırlayanların ya da yayınevinin buna itirazı var ya da bilmiyorlar.
Oysa 2019 yılının eylül ayında yapılan bu itirazın yanıtını Hürriyet gazetesinin 10 Ekim 2003 tarihli nüshasında, 16 yıl önce vermişiz. Bir bölümünü okuyalım:

***

“Türkiyeli tanımlaması damdan düşmeden önce edebiyat dünyasında Türkçe Şiir, Türkçe Edebiyat gibi kavramları kullananlar, genelleşmesi için çaba gösterenler vardı. Bu zorlamalarla edebiyat dünyası güya demokratikleştiriliyordu. Bunların dışında Türkiye Şiiri, Türkiye Edebiyatı deyişlerine de rastladığımız oldu. Böylece, Avrupa Birliği standartlarına uygun olarak Türkiye’nin çok kültürlülüğü vurgulanmış oluyor(du). Vurgulanan ne şu, ne bu! Türkçeyi yazınsal ifade aracı olarak kullanan her yazarın Türk kökenli olmadığına ya da kendini Türk saymadığına dikkat çekilmek isteniyor(du).
Edebiyat ortamı toplumun başka ortamlarına benzemez. Bir devletin vatandaşı olmanın belgesi kimlik ve pasaporttur. Ama bu kimlik belgesi ve pasaport edebiyat ortamında geçmez. Bu ortamda yapıtınızda kullandığınız dil (lisan) geçerlidir; tanımlayan, belirleyen bu dildir.

***

‘Türk’ sözcüğünü ‘ırk’ göstereni olduğu kaygısıyla ad ve sıfat olarak kullanmak istemeyenlerin içtenliğine inanmıyorum. Tam aksine, üst kimliği reddetmek için seçilen Türkiyeli, Türkiye Şiiri, Türkiye Edebiyatı gibi zorlamalar, etnisite gösterenini aşıp alt kimlikle örtüşen ırkçı bir göstergeye dönüşmekte.

Kulaktan dolma yöntemiyle kendilerine örnek aldıkları francophone (Fransızca konuşan) sözcüğünün ne anlama geldiğine dikkat etmeliyiz: Fransız olmayan, (belki) Fransa’da oturmayan ama Fransızca konuşan kimselere frankofon denir. Anadili Fransızca olmayıp Fransızcayı yazınsal dil olarak kullanan yazarların edebiyatı da Fransa’da ‘Littérature francophone’ olarak tanımlanıyor. (…) Ama Fransa’da doğup büyümüş, bütün eğitimini Fransızca yapmış ve yazın dili olarak Fransız dilini kullanan vatandaş Bröton, Katalan, Bask, Korsika kökenli yazarlara frankofon yazarlar denmez, ‘Fransız yazar’ denir.

***

Nereden bakarsak bakalım: Fransa ve frankofon örneğini Türkiye ve Türkofona çevirmemiz son derece güç. Ancak, bir başka devletin vatandaşı olup Türkiye sınırları dışında yaşayan ve Türkçeyi edebiyat dili olarak kullanan yazarların edebiyatına Türkofon edebiyat diyebiliriz.
Ama bu sözcüğü, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan ve Türkçeyi yazın dili olarak kullanan ve kendini bir alt kimlikle (Kürt, Rum, Ermeni, Gürcü, Boşnak, Laz, Çerkez, Roman vb.) de tanımlayan yazarlar için kullanamayız.

***

Dikkat! Türkiye Edebiyatı, Türkçe Edebiyat, Türkçe Şiir gibi tanımlamalar kullanmak edebiyatın dille ilişkisinin reddi anlamına gelir. Kimsenin paşa gönlü için ne dilin doğası ne de uluslararası kural ve töreler zorlanır. Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşlık numarasına sahip birini Türkiyeli olarak tanımlamak hem dil bilincinden hem de ulusal bilinçten yoksunluğun göstergesidir.”

***

Dilin (lisanın) etnisitesi, ırkı yoktur. Bir dili herkes kullanabilir. Bunu Metis Yayınevi ve kitabı hazırlayan Sema Kaygusuz ve Deniz Gündoğan İbrişim ile kitaba katkıda bulunan, neredeyse tamamı üniversite öğretim üyesi olup yabancı diller bilen yazarlar bilmiyor mu? Demek ki bilmiyorlar. Çok yazık!
Yapılan saçmalığın saçmalığını kanıtlayan bir örnek vereceğim: Selim Temo, Kürt Şiiri Antolojisi (Agora Kitaplığı, 2007) adlı bir kitap hazırladı. Kitapta dünyanın dört bir yanında Kürt diliyle şiir yazan şairlere yer verdi, ama Türkçeyi yazı dili olarak kullanan Kürt kökenli hiçbir şairi antolojisine almadı. Çünkü Selim Temo işin adabını biliyordu.

***

Kabilecilikte kimlik kişiliğin önüne geçer. Kabilecilik ise çağdışında kalmanın, ırkçılığın en önemli özelliğidir. Ayrılıkçılıktır, bölücülüktür. Dili, bölücü kimlik değil kişilik kullanır. Şair ya da yazar isterse kimliğini yapıtının içeriğine koyar. Yapıtın milliyetini yazıldığı dil tayin eder. Bunun tersine “Gaflet!” denir.

 

 

 

 

 

GÜNÜN VİDEOSU

Dilan Polat'ın hayranı pes dedirtti: Cezaevine girdiğinizde kalp krizi geçirdim!

Dilan Polat cezaevine girince kalp krizi geçirdiğini söyleyen hayranı, Polat ile bir araya gelince ağladı.