Yalanların ağında gazetecilik...
Meslek can çekişiyor. İnternet teknolojisinin getirmiş olduğu hız, yeni örgütlenme modelleri geleneksel gazetecilik süreçlerini öldürüyor.
Gazetecinin gerçeği arama mücadelesi provokatif ve sansasyonel bilgi akışına yeniliyor.
Bununla da kalmıyor, siyasetin acımasız, insafsız, ilkesiz rekabetine de kurban olabiliyor…
Mesleğin deneyimli, bilgili, birikimli, donanımlı ve daha da önemlisi meslek mensubu olmanın itibarını yükselten büyüklerinin olduğu editoryal kurullar artık pek çok yayın kuruluşunda yok.
Kendilerine gelen bilgilerin doğruluğunu, geçerliliğini araştırıp okuyucuya servis etmek gibi zahmetli ama önemli bir işi yapacak mekanizmalar da yok yayın kuruluşlarının çoğunda.
Propaganda, reklamcılık, halkla ilişkiler faaliyetleri ile mesleğin canını çıkarıyorlar.
Apaçık birilerinin çıkarını gözeten, birilerinin mağduriyetini umursamayan, hiçbir kamu yararı gözetmeyen görünürde haber, gerçekte haberle ilgisi olmayan, görüntüler ve metinler ile kamuoyu ifsat edilirken, dönüp dolaşıp iletişim eğitimi veren yapılara şu sorular yöneltiliyor: Sizler okullarınızda hukuk ve etik derslerini vermiyor musunuz?
Veriyoruz.
Hem iletişim hukuku, hem de iletişim etiği konularında pek çok dersten mesul tutuyoruz öğrencilerimizi…
Ancak, her gazetecilik mesleğini icra eden kişi iletişim eğitimi veren kurumlardan çıkmıyor.
İletişim fakültelerinden mezun olsalar da durum değişmiyor, çünkü bu konuları çalıştıkları kurumlar çok da umursamıyor…
Her zaman söylüyoruz, her ağacın kurdu özünden olur.
Bu mesleğin itibarını mesleğe mensup olduğunu söyleyenler öldürüyor. Okuduklarına, dinlediklerine, izlediklerine inanmaz hale getiriyorlar toplumu…
Bu gidişat hiç de iyi bir gidişat değil…
Kuralsız meslek olmaz.
Bu mesleğin de kuralları var.
Kuralları gazetecinin gerçeğin peşinde olmasını öngörür.
Elbette gerçeğin araştırılması ve tespiti polisin, savcının, hakimin görevidir ama gazeteci görünen gerçeğin dışına çıkamaz.
Görünen gerçeği vermek zorundadır.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti etik kodları vardır. Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nin “E bendi/ 1. alt bent: “Halkın bilgi edinme hakkı uyarınca, gazeteci, kendi açısından sonuçları ne olursa olsun, gerçeklere ve doğrulara saygı duymak ve uymak zorundadır.” E. bendi/4. alt bent: “Gazeteci; kaynağını bilmediği bilgi ve haberleri yayınlamaz; kaynak açık olmadığında, yayınlamaya karar verdiği durumlarda da kamuoyuna gerekli uyarıları yapmak zorundadır.” E. bendi/4. alt bent “Gazeteci; temel bilgileri yok edemez, görmezlikten gelemez ve metinlerle belgeleri değiştiremez, tahrif edemez. Yanlış, yanıltıcı ve tahrif edilmiş yayın malzemesi kullanmaktan uzak durur.” E. bendi/10. alt bent “Gazeteci, çalıntı, iftira, hakaret, lekeleme, saptırma, manipülasyon, söylenti, dedikodu ve dayanaksız suçlamalardan kesinlikle uzak durur.” der.
Basın Konseyi “Basın Ahlak İlkeleri” 6. madde: “Soruşturulması gazetecilik olanakları içinde bulunan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğuna emin olmaksızın yayınlanamaz.” şeklindedir.
Hal böyle iken bu kadar yalan haberi gazetecilik mesleği ile nasıl bağdaştırabiliriz ki?
İnsanların bu mesleği sorgulamalarından daha doğal ne olabilir?
Şu son günlerde yaşananlara bakınız, kaç tane yalan habere maruz kaldık ve toplum olarak nelerle zihinlerimiz perişan edildi?
Bunlara müstahak mıyız?