Yaman Tüzcet kimdir? Neden öldü?
Ünlü yönetmen, oyun yazarı ve oyuncu Yaman Tüzcet hayatını kaybetti. Yapılan haberlerin ardından Tüzcet'in hayatı, neden öldüğü, hangi filmlerde oynadığı ve kitapları araştırılmaya başlandı. Peki, Yaman Tüzcet kimdir? Neden öldü? Hangi filmlerde oynadı? Kitapları neler? Tüm detaylarıyla haberimizde...
Türk tiyatro dünyasının ünlü yönetmeni, oyun yazarı ve oyuncusu Yaman Tüzcet, uzun süredir yaşadığı Avustralya'da 76 yaşında hayatını kaybetti. Yapılan haberlerin ardından Tüzcet'in hayatı, neden öldüğü, hangi filmlerde oynadığı ve kitapları araştırılmaya başlandı. Peki, Yaman Tüzcet kimdir? Neden öldü? Hangi filmlerde oynadı? Kitapları neler? Tüm detaylarıyla haberimizde...
Türk tiyatro dünyasının ünlü yönetmeni, oyun yazarı ve oyuncusu Yaman Tüzcet, uzun süredir yaşadığı Avustralya'da 76 yaşında hayatını kaybetti.
Yaman Tüzcet'in ölümünü eşi Günnur Tüzcet, 'Ben Günnur Tüzcet, üzülerek bildirmek isterim ki Sevgili esim Yaman Tüzcet bugün aramızdan ayrıldı. Onu istanbul'a getiriyorum. İstediği gibi evim dediği Muhsin Ertuğrul sahnesinde tören yapılmasi için" diyerek duyurdu.
Oyuncular Sendikası da Twitter hesabında "Usta oyuncu Yaman Tüzcet’i kaybettik, çok üzgünüz. Başımız sağolsun" derken, çok sayıda sanatçı dostu da sosyal medyada ölümünden duydukları üzüntüyü paylaştı. Tiyatro oyuncusu Enis Fosforoğlu da "Dost,adam, sanatçı Yaman Tüzcet'i yitirdik... Avustralya'da yaşıyordu.Yavaş yavaş güzel insanları bitirdik!" diye yazdı.
HAYATI
1942 yılında İstanbul'da doğan Yaman Tüzcet, konservatuarda "Tiyatro" okudu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'ndan başlayarak birçok tiyatroda çeşitli roller oynadı. 1971-72'de TRT İstanbul Radyosu'nda "Yılbaşı Gecesi Özel Eğlence Programları"nı sundu. TRT için, 1976'da "Dolmuş Show" (4 bölüm) ve 1978'de "Minik Dünya"yı (15 bölüm) yazdı, sundu ve oynadı. 1979'da Avustralya'ya gitti. Melbourne'de 3 Avustralya tiyatrosunda oynadı. Ron Brown'un "The Jury" yapımında başrol oynadı. Birçok radyo, sahne, televizyon ve film çalışması yaptı.
1987'de Türkiye'ye döndü ve TRT 2'ye "Apti ile Fatoş" (26 bölüm) dizisini yazdı, dizide Ayşen Gruda ile başrolleri paylaştılar. 1992'ye kadar eğlence yerlerinde tek başına ve Yasemin Yalçın ile 2'li; Müjdat Gezen, Cenk Koray, Ayşen Gruda ile toplu komedi gösterilerinde yer aldı. TRT 1 özel eğlence programlarında Ayşen Gruda ve Yasemin Yalçın ile sürekli komediler yazdı ve oynadı. Amerikalı yönetmen Leo Eaton'un Türkiye'de çekilen "Time Line" adlı dizisinde rol aldı. Yusuf Kurçenli'nin ödüllü "Karartma Geceleri" önemli filmlerinden biridir.
Yaman Tüzcet, 1992-97 arası TRT 1 "Hafta Sonu Programı"nın kısa güldürülerini yazdı ve partneri Zeki Yurtbaşı ile 6 yıl boyunca her hafta canlı yayında oynadılar. 1998'de Orhan Oğuz'un yönettiği "Delikanlı" dizisinde Erdal Özyağcılar ve Nurseli İdiz ile önemli rolleri paylaştılar. Kartal Tibet'in "Sosyete Şaban"ı, Tunç Başaran'ın "Abuzer Kadayıf"ı gibi çeşitli filmlerde rol aldı. 1999'da Steve Barron'un "Arabian Nights" adlı dizisinde ünlü İngiliz oyuncu Rufus Sewell ile karşılıklı oynadı.
2000 yılında İstanbul'da Müjdat Gezen'in sahneye koyduğu "7 Kocalı Hürmüz" müzikalinde "Laz Koca" karakterini canlandırdı. 2001'de Haldun Dormen'in "Bir Kış Öyküsü" müzikalinde rol aldı. Aynı yıl TRT 2'de "Satırarası" programının güldürü bölümlerini sundu. Avustralya'ya döndü. 2002'de "Ekrandaki Mürkçemiz" (Bilge Karınca); 2009'da "Bir Aktörün Serüvenleri" ve "Ay Mandalina" (MitosBoyut) adlı kitapları yayınlandı. 2009-10 sezonunda "Yaşasın Deliler!" adlı tek kişilik güldürüsünü Kadıköy'de Müjdat Gezen Tiyatrosu'nda sergiledi. 2009 yılından itibaren 3 sezon "Geniş Aile" dizisinde, 2012 yılında Ata Demirer'in "Berlin Kaplanı"'da rol aldı.
Bugünkü Tiyatroya Doğru
Eski Türk tiyatrosu sayılacak bu üç oyun ve sanat dalını böylece özetledikten sonra gerçek tiyatronun yurdumuza ne zaman, nasıl girdiğini ihceliyelim:
Bir söylentiye göre Türkiye’de, çok küçük ölçüde, ilk tiyatro XVIII. yüzyıl sonlarında III. Selim zamanında görülmüştür. İstanbul’daki Fransız elçiliğinde, belki de birkaç amatör tarafından düzenlenmiş bir temsile padişahın da gittiği söylenir. Bu ilk denemeden sonra, daha başka elçilikler de, bazı önemli günleri dolayısiyle, memleketlerinden birtakım küçük, toplu tiyatro kumpanyaları getirtirlerdi. Bu, zamanla, İstanbul’daki yabancı aristokrat çevreler için bir âdet haline geldi. XIX. yüzyıl başlarında ticaret ve başka sebeplerle Türkiye’ye gelen yabancılar, Beyoğlu yakasında hayli kalabalık bir topluluk teşkil etmişlerdi. Önceleri yalnız elçiliklerin daveti ile gelen Avrupalı tiyatro kumpanyaları, sonraları Türkiye’ye kendiliklerinden turneler tertip etmeye başladılar. Kendi dillerinde temsil veren bu tiyatroların bazılarına XIX. yüzyıldan başlıyarak, o dilleri bilen bir kısım Türk aydınlarının da rağbet göstermesi bazı müteşebbisleri harekete geçirdi. Bu müteşebbisler, yabancılar için getirttikleri kumpanyaların, oyunlarını gereği gibi görterebilmeleri için, bir yandan İstanbul’da ilk defa salonlar yaptırırlarken, öte yandan da yabancı dil bilmiyen Türkler’in de temsillere gelmelerini sağlamak üzere, oynanacak oyunların Türkçe özetlerini hazırlatıp, tiyatroya gelen Türkler’e dağıtmaya başladılar.
Yurdumuzda İlk tiyatro binasını kuran. Naum efendi’dir. Naum Efendi, şimdiki Galatasaray Lisesi karşısındaki yerde bulunan tiyatrosuna bir süre yabancı kumpanyalar getirtmiş, sonra bununla yetinmiyerek, kendisi, devamlı, yerli bir kumpanya kurmak işine girişmişti. İlk temsillerine 1860’ta baş-lıyan Naum Tiyatrosu’nun oyunları, başlangıçta, yalnız Ermenice idi, Türk seyircileri için gene Türkçe özetler hazırlanıyordu. Naum Efendi, kısa bir süre sonra Türkçe oyunlar da oynatarak, yurdumuzda bu sanat dalının kurucusu oldu.
İlk Türkçe Temsil
Gedikpaşa tiyatrosu
Naum Tiyatrosu’nun rağbet görmesi üzerine bir şüre sonra bu konu ile başkaları ilgilendiler. Bunlardan en tanınmışı-, sonradan Müslüman olarak Yakup adını alan Güllü Agop’tur. Beyoğlu’na karşılık, tiyatrosunu İstanbul yakasında Gedikpaşa’da kuran Güllü Agop önceleri yalnız Ermenice verdirdiği temsillerine sonradan Türkçe’lerini katmıştır. 1868’de oynanan ilk Türkçe temsil «Sezar Borciya»dır. Bu piyesin tutunması üzerine, güllü Agop, tiyatrosunda artık hemen tamamen Türkçe oyunlar oynatıyordu. Zamanın aydın Türk yazarlarının da destekledikleri Geclikpaşa Tiyatrosu, bir süre sonra telif eserler de oynamaya başladı. Bu tiyatro için eser yazanlar arasında Namık Kemal’le, Ali Bey de bulunuyordu.
Modern tiyatronun rağbet görmesi üzerine bu sırada, orta oyunu oynıyan Türk sa natçılarından bir kısmı Güllü Agop Tiyatro-su’na geçti, bir kısmı da kendileri kumpanya kurdular. Böylece, XIX. yüzyıl sonlarında tiyatro Türkiye’de yerleşmeye, gelişmeye baş ladı. Yalnız, bu ilk devir tiyatrolarında temsil edilen oyunlar ya basit komediler ya ela cinai, heyecanlı melodramlardan ibaretti. XIX. yüzyıl sonu ile XX. yüzyıl başındaki Şehzadebaşı tiyatrolarında ise, genel olarak, tulûat oyunları ile kantolu varyeteler çoğunluktaydı. Bununla birlikte bu çaylarda Fe-him Bey, Mınakyan Efendi gibi değerlere ele raslarur. Kadın sanatçılar, Rumlar’dan, Er-meniler’den ibaretti, Türk kadınının sahneye çıkması henüz akla bile gelmiyordu.
Türk Tiyatrosu Gelişiyor
1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilânına kadar bu şekilde yürüyen tiyatro, ondan sonra yeni bir gelişme göstermeye başladı Tiyatroya gerçek bir sanat değeri kazandırmak için, bazı aydınlar, sanatseverler «Sahne-i Osmaniye» adı altında bir tiyatro derneği kurdular. Recaizade Mahmut Ekrem’in başkanı bulunduğu bu dernek bir okul-tiyatro niteliğindedir. Sonradan «Darülbedayi» (güzellikler yurdu) adını alan bu okul-tiyatro için Fransa’dan Antoine (Antuan) adında bir do öğretmen-aktör getirildi. I. Dünya Savaşı dolayısiyle hayli zorluklarla karşılaşan Darülbedayi her şeye rağmen ayakta kalmış, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da yıllarca Türk tiyatrosunu tek başına temsil etmiştir. İlk defa mütareke yıllarında Afife Hanım ile Bedia Muvahhit’in sahneye çıkması ile Türk kadını da tiyatromuzda rol almış, böylece Türk sahnesinin gelişmesi yolundaki son engel de ortadan kalkmıştır.
Darülbedayi’nin, bir süre sonra, Şehir Tiyatrosu adını alışında, Avrupa’daki çağdaş tiyatrolar seviyesine yükselişinde, Türk sahnesine büyük emekler harcamış olan Muhsin Ertuğrul ile arhadaşları Vasfi Rıza Zobu’nun, Hâzım Körmükçü‘nün, Galip Arcan‘ın büyük hizmetleri geçmiştir.
Shakespeare, İbsen gibi büyük dehaların oynanması maddeten-mânen çok güç eserlerinin Türk Tiyatrolarında temsil edilebilmesini de bu büyük, ülkücü sanatçılara borçlu bulunduğumuz bir gerçektir.