Yangın…
Adana’nın Aladağ’ında, 11’i öğrenci, biri eğitmen 12 insanımızın hayatına mal olan yangın yine topyekün, milletçe yüreklerimizi yakan bir büyük yangın oldu…
Hayatını kaybedenlere Yüce Allah’dan rahmet, kederli ailelere ve aziz milletimize başsağlığı ve sabırlar temenni ediyorum. İçimiz acısa da, yüreklerimiz kor olsa da, yapabileceğimiz bir şey yok dua ve temenniden başka…
Ancak, buradan hepimiz için önemli ve gerekli dersler olduğu kanaatimi de belirtmek istiyorum. Herşeyden önce, olayın ciddiye alınması, sebeplerinin ortaya çıkarılması, ihmali, kusuru, suçu olanların mutlaka tespiti ve gereğinin yapılması elzemdir.
Diğer bir önemli husus ise, diğer benzer yerleşimlerin, ikamet alanlarının çok iyi bir denetime tabi tutulup eksikliklerinin, aksaklıklarının giderilmesi ve olası faciaların önüne geçecek tedbirlerin alınması lazımdır.
Üstünkörü, yaparmış gibi, denetlermiş gibi, söylermiş gibi, idare edermiş gibi tavırların faturası ne yazık ki çok acı oluyor.
Burada da görüleceği üzere, yetkili ağızlar bu yıl içinde o yurdu denetlediklerini bir eksiklik bulamadıklarını söylüyorlar. Evraklar da denetlendiklerini doğruluyor. Evrakların doğruladığını netice ise tashih ediyor. Ölenler geri gelmiyor, bizim teselli sözlerimiz ve temennilerimiz ise zaten hiçbir netice vermiyor…
İşin bürokrasiye ilişkin kısmını bu şekilde ifade ettik; ancak hukukun da bu andan itibaren hiçbir taviz vermeksizin işlemesi gerekiyor; bu kadar sabi sübyanın ölümünden kimler ve neden sorumlu? Bunun ortaya konması, ortaya konulurken de yine herhangi bir irtibat ile, iltisak ile, hukuk dışı hassasiyet ile hareket edilmemesi gerekiyor…
Yurdun dini bir cemaate ait olması, orada bir hayır faaliyeti icrası ve çocukların daha iyi bir gelecek yaşamalarını temin maksadıyla buluşturulması gibi ulvi emeller yaşanan derin ve büyük faciayı ortadan kaldırmaya yetmiyor.
Bütün bunları yaparken daha güvenlikli bir şekilde, daha dikkatli ve özenli tedbirlerle işlerin yürütülmesine mani ne olabilir? Bu ülkenin çocuklarının çeşitli nedenlerle cemaatlerle, tarikatlarla irtibata geçiyor olmalarının, onların himayelerine, yardımlarına ihtiyaç duymalarının faturasının ölüme kadar varan bir boyutta olması tabiidir ki kabul edilemez.
Hayır, hasenat faaliyetlerinin daha iyi şartlarda sürdürülmesi ve amaca uygun olması bu çağda asla zor değildir. İnsanlarımızın cemaatlere ve tarikatlara yönelik sempatisi, sevgisi, muhabbeti aynı zamanda çok büyük bir maddi destek olarak tezahür etmektedir. Bu kadar büyük, hesapsız, kitapsız, hatta denetimsiz desteklerin bu şekilde son derece verimsiz ve hatta zarar veren bir kullanıma dönüşmesi yakın dönemde FETÖ travmasını yaşamış olan milletimizde tüm islami ve insani müesseselere karşı topyekün bir olumsuz yaklaşıma dönüşme ihtimalini de doğurabilir ki, buna en çok cemaat ve tarikatların dikkat etmesi lazımdır.
Çeşitli yollardan korunma, kollanma ve iltimas ile olmaz işlerinin olur kılınması, insanların ahiretine seslenip, onların kendilerine emanet ettiği en başta çocuklarımızın istikbali olmak üzere, her türlü dünyevi işlerde sergilenen bu türden aymazlıklar insanlarımızın inanç iklimini de zedelemekte, bu yapılara olan güvenle birlikte maalesef saf ve samimi dini duygularda da erime meydana getirmektedir.
Bundan daha da önemlisi, din ile irtibatı zayıf, dine eleştirel yaklaşan kesimlerde yer alan kimi iyi niyetli, kimi kötü niyetli insanlarda, oluşumlarda ise bu türden din ile alakalı olmayan hususlar, sanki dinden kaynaklanmış gibi, dinin bir eksiği, ihmali veya bir gereğini yaparken oluşmuş gibi propaganda edilmesine fırsat vermektedir.
Şimdi çok açık ve net olarak belirtmeliyim ki, yapılan işin dinle, imanla alakası yoktur. Dini veya insani bir amaçla, ulvi bir maksatla yola çıkılmış olması yapılan yanlış işleri, eksiklikleri, ortaya çıkan faciayı ortadan kaldırmaz, hafifletmez; aksine hem maddi hem de manevi bakımdan daha da ağırlaştırır. Artık hepimizin şapkamızı önümüze alıp daha gerçekçi düşünmemiz gerekmektedir.
Çocuklarımız kimsenin bu kadar pespaye muamelelere layık göreceği kadar önemsiz varlıklar değildir; bu cemaatler de eksikten münezzeh, kutsi mekânlar, cemaatçiler kutsanmış insanlar değildir.
Sonuçta insanların biraraya gelmesiyle oluşmuşlardır ve eksiklidirler, kabahatli olabilirler, yanlışlar yapabilirler. Maksatlarını sorgulamıyoruz, ancak yaptıklarının sonuçları ile herkesin hesap verebilir olması gerekmektedir.
İster dini, isterse siyasi nedenler bularak bu türden hadiseleri görmezden gelir, unutturmaya gayret eder, üstünü kapatırsak gelecekte yine benzer acıları yaşarız. Ayrıca ahiretimizi de berhava ederiz.
PROF. DR. ZAKİR AVŞAR