Yapabilenler yapar yapamayanlar nasıl yapacağını anlatır...
Sor kendine, denemeye cesaretin olmadığı için kaç aşkı yarı yolda bıraktın?
Hatta yola bile çıkmadan, ilk adımı atmadan, daha başlamadan…
Büyük maceralar gözünü korkuttuğu için, kaç defa kendi küçük hikayene sarıldın?
Hiç düşündün mü standartların neler?
Kimler gönül bariyerlerini aşıp, kalbine dokunur, yüreğine temas eder?
Seni kimler beğenir?
Kimler, neden seçer?
Aşkın da bir matematiği var nihayetinde…
Hesabın kitabın bittiği yerdir tamam ama onun da bir denklemi var neticesinde…
Var mısın, kendine bunları sormaya hazır mısın?
Kendini olabildiğince dürüst masaya yatıracak mısın bir başkası en hoyrat cümleleriyle dikilip karşına bunu yapmadan…
Yüzleşmek zor biliyorum hatalarınla, kabul etmek zor eksik yanlarını…
İyi de seni sen yapan da onlar değil mi…
Diğerlerinden ayıran, farklılaştıran…
Çocuk tarafın, büyümeyen yanların, saçma alışkanlıkların…
Başkalarına adaletli davranmak, en azından öyleymiş gibi yapmak kolay…
Kendine adil olabilecek misin?
Başkalarına dürüst davranmak, en azından öyleymiş gibi yapmak kolay…
Kendine dürüst olabilecek misin?
Başarıyı sevmek, değer verdiği yanlarını göstermek, öne çıkarmak kolay…
Başarısızlıklarını da sevebilecek misin?
Derim ki sonuç itibarıyla taklit edilemeyen iki duyguyu pusula edinmeli insan kendine; cesaret ve samimiyet…
Ve her ne karar arifesinde ise, hangi yol ayrımına geldi ise, hiç vazgeçmeden bunların süzgecinden geçirmeli yapacaklarını, atacağı adımı…
Çünkü yolu cesaret ve samimiyetten geçmeyen her şey, bir gün mağlubiyet ve mahcubiyet denizinde kaybolmaya mahkumdur…
Korkarak ve yürekten inanmayarak atılan bütün adımlar, elbette sevda da dahil buna, bir gün sükut-u hayalle nihayetlenmeye mecburdur…
Keşke yazabildiğim kadar yapabilseydim…
Keşke anlattığım gibi uygulayabilseydim…