Yeni tehdit: Belirsizlik! 50 yıllık plan yapma dönemi bitti
Beykent Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Askeri Stratejist Dr. Kemal Olçar, ''Yeni tehdit: Belirsizlik! 50 yıllık plan yapma dönemi bitti'' başlıklı yazısını SuperHaber için kaleme aldı. İşte yazarın dikkat çeken o yazısı...
DR. KEMAL OLÇAR
Yeni dünya düzeni ve yeni savaş yöntemleri günümüzde etkilerini göstermeye başlamış ve önümüzdeki kısa vadede sahada daha belirgin hale geleceği öngörülmektedir. Bunun için bakılması gereken jeopolitik alanlar Ukrayna, Gazze, Güney Lübnan, Batı Yemen olmalıdır. Tüm bu bölgelerde resmi ordular, paramiliter güçler, paralı askerler, askeri şirketler, kriminal örgütler, terör örgütleri, milli direniş grupları, silahlı aşiret ve kabile yapıları, yabancı (terörist) savaşçılar, yine silahlı etnik ve mezhepsel teşkilatlar, operatif istihbarat ajanları, sponsor şirket ve devletler gibi sayısını arttırabileceğimiz devlet ve devlet dışı aktörler birbirleriyle irtibat, iltisak ve ittifak yapar hale gelmişlerdir. Bu tür savaşların nasıl başlayacağını ve ne şekilde biteceğini tahmin etmek oldukça zordur. O yüzden NATO bile geleceği “belirsizlikler” üzerinden tanımlayarak analiz ve planlar yapmaya çalışmaktadır. Ülkeler de bu belirsizliklere çözüm bulabilmek için özellikle hibrit (konvansiyonel, asimetrik, bilgi harekâtı, psikolojik harp, siber yetenekler vs.), yapay zekâ, yansıtma ve nükleer yeteneklerini geliştirmeye çalışmaktadır. Bazı ülkeler bu yenilikleri (özellikle askeri gücünü) kendi üretim tesislerinde milli ve yerli doktrinle yaparken, birçok ülke de dış alım ve destek ile gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Türkiye de (şimdilik) nükleer hariç tüm savunma imkân ve kabiliyetlerini büyük oranda kendi imkanlarıyla arttırarak aktif dengeleme çabalarını sürdürmektedir.
Belirsizliklerin en çok yaşandığı Ukrayna’da klasik konvansiyonel başlayan savaş şu anda nükleer silahların kullanılacağı bir noktaya gelmiş ve Batı destekli Ukrayna’nın Rus topraklarına ateşle ve karadan taarruzlarla işgal ettiği safhaya erişmiştir. Başta ABD ve diğer Avrupa devletleri olmak üzere Batı’nın Ukrayna’ya olan desteği “koşullu” başlamış ve şu anda Rus topraklarına da saldırıları kapsayan “koşulsuz” statüye evrilmiştir. Belki de gelecekte Rusya’nın toprak bütünlüğünün bozulması ihtimali tartışmaya açılacaktır. Şimdilik sadece bekle-gör stratejisi uygulamaktan başka seçenek yok gibi…
Diğer taraftan Hamas’ın haklı ve meşru 7 Ekim operasyon etkisi, İsrail’in Gazze’de çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere soykırım ve katliamlar yapma şeklinde bir tepkisine neden olmuştur. Tüm dünyanın, hatta tam destek veren ABD’nin bile, öngöremediği Hamas direnişi, ülkesini tüm kayıplara ve yıkıntılara rağmen terk etmeyen Filistin halkının kararlılığı, İran’ın İsrail saldırganlığı karşısında vekil güçler dışında tepkisizliği (stratejik sabır), ABD’nin Akdeniz ve Kızıldeniz’de Çin ve Rusya’ya rağmen eşi benzeri görülmemiş yığınağı, Türkiye’nin Gazze soykırımı karşısındaki net, mert ve sert politikaları, bölge ülkelerinin halkların insani duruşuna ve taleplerine rağmen hükümet edenler nezdinde sessizliği ve batı yanlısı politikaları, İsrail ve ABD’nin ateşkes oyunları sadece çıkar odaklı açıklamaları yetersiz bırakmaktadır.
İsrail-Hamas mücadelesinin ikinci ayağı olan Güney Lübnan’da son dönemde meydana gelen gelişmeler de belirsizlikler yaklaşımına önemli katkılar sunmaktadır. Bölgede hâkim olan Hizbullah’ın 1980’li yılların başında İsrail işgaline karşı İran desteğinde kurulduğunu biliyoruz. Gazze soykırımında İsrail’in Kuzey Ordusuna blokaj yaptığı, angaje ettiği ve güneyde kullanımını engellediği için bölgeden tasarruf yapamayarak Gazze cephesini takviye edememesini Hizbullah Hamas’a doğrudan destek kabul etmiş ve vicdanen rahatlamıştır. Bunun dışında kuzeyde ikamet eden 100.000 kadar İsrail vatandaşlarının “Yerinden Edilmiş Kişi” (YEK) durumuna düşürerek ve özellikle Golani Tugayı olmak üzere askeri üsleri, stratejik tesisleri, Hayfa Limanı’ndaki ekonomik değeri yüksek olan noktaları, komuta-kontrol merkezleri ile iletişim ağlarını bombalayarak Gazze’ye olan desteğini perçinlemiştir. Ancak gelinen noktada artık Hizbullah’ın öldürülen Fuad Şükür’ün intikamı ve Gazze konusunda İsrail’i cezalandırmak için “İran’sız ya da İran’lı” sadece ateşle taarruz değil karadan da Kuzey İsrail topraklarına sızmalar şeklinde harekât icra edebileceği ifade edilmeye başlanmıştır. Diğer taraftan İsrail’in asıl hedefinin uzun zamandır Hizbullah olduğu bilindiğinden, tahminlerin ötesinde önce güneyi olmak üzere Beyrut’a kadar bir işgal çalışması içinde olduğu, müteakiben Suriye’den Türkiye sınırlarına dayanabileceği akıllarda yer etmiştir. Tüm bu gelişmeler “Arz-ı Mev’ûd” (Vâdedilmiş Topraklar) üzerinden tahminleri güçlendirse de reelpolitikte ütopik kategoride görünen “Büyük Planın” adım adım hayata geçmesine yönelik şaşkınlık belirsizlikle açıklanabilecek bir olgudur. O yüzden bir sonraki İsrail ve Batı Koalisyonunun taktik basamakları Lübnan üzerinden kuzey vektörünü işaret etse bile okun ucu maalesef Anadolu topraklarını işaret etmektedir. Diğer okların nereyi gösterdiği ise hala belirsizdir.
Gazze katliamları karşısında İsrail ordusuna dişe dokunur en önemli tepkiyi veren yapı Yemen’deki Husiler olmuştur. Ellerindeki uzun menzilli füzelerle doğrudan İsrail topraklarına ve Kızıldeniz’deki Batı donanmasına yapılan taarruzlar ve Bal-el Mendep Boğazı’nı İsrail bandıralı askeri ve ticari gemilerine kapatması öncelikle ticari kuruluşlarda maliyet ve güvenlik konusunda derin endişelere sebep olmuştur. Analistler başlangıçta bu mukabeleyi tahmin etmekte zorlanmışlar ve bundan sonra ortaya çıkan yeni gelişmeler karşısında Husilerin vereceği diğer tepkilerin de ön görülmesi oldukça zordur.
Bu konuda son vaka Suriye’de ortaya çıkan meselelerdir. Özellikle Suriye’de aktör çokluğu, aşiret ve kabile yapılanmaları, terör örgütü konusunda tanım birliğinin olmaması, çıkar çatışmaları, yoğun enerji kaynaklarının varlığı ve çapraz ittifaklar sebebiyle karar vericileri oldukça zorlamaktadır. Sadece Türkiye açısından bakıldığında ABD-PKK/YPG/PYD ortaklığı yakın gelecekte (sözde seçimler de dikkate alındığında) bir teröristan kurulmasına giden yolun kilometre taşlarını döşemeye başlamıştır. Bunun dışında ABD, Rusya, İran, Suriye Rejimi, Türkiye gibi devlet aktörlerinin yanısıra onlarca devlet dışı örgütlerin çıkarları ve öncelikleri dönemseldir. Bu sebeple Suriye’de, her ne kadar uluslararası bir barış yol haritası var ise de, hemen yakın gelecekte meydana gelebilecek olayları ve ilişkileri ön görmek astrolojik çalışmadan öteye geçememektedir.
Bütün bu sebeplerden dolayı ülkeler ve ulusüstü yapılar bırakın 50 yıllık planlar yapmayı belki beşer yıllık eylem planlarını bile hayata geçirmekte zorlanmaktadır. O yüzden geleneksel yaklaşımlar, uluslararası örgütler, klasik eksenler (doğu-batı), demokrasi tanımlamaları, serbest piyasa kuralları, devlet mekanizmasının yapısal rolü, orduların yetenek havuzları, politika yapım süreçlerine etki eden faktörler ve eski iktisadi üretim, dağıtım ve tüketim modelleri acilen gözden geçirilerek “belirsizlik” tehdidine karşı yeni bir “yazılım” geliştirilmeli ve post-modernizm ötesi süreç başlatılmalıdır…