Yol ayrımı
Ekranlara çıkan, mesaj veren, konuşan, konuşturulan kişi şayet çok uzun yılların siyaset ve devlet deneyimine sahip ise, sözlerinin nereye gideceğini bilmediğini, hesap etmediğini, o an içinden öyle geçtiği için, o şekilde konuştuğunu düşünmek doğru olmaz.
Böyle bir düşünce hem konuşana haksızlık olur, hem de onu dinleyenlere…
Bulunduğu makam ve mevkiler itibariyle, kimlerin terör ile irtibatı, iltisakı var, kimlerin ne tür faaliyetleri var, Hükümet bir tasarrufta bulunmuş ise hangi nedenle bulunmuş bilmeme ihtimali sıfır…
Bildiklerine inanmadığını düşünmek de mümkün değil…
Tam da Mardin’de Özel Harekât Şube Müdürü’nün şehit edildiği bir günde Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı’nın görevden uzaklaştırılmasını doğru bulmadığını söyleme ihtiyacı hissetmesini, onun terör ile irtibatı olmayacağına bir nevi tanıklık etmesini, CHP İstanbul İl Başkanı’nın pek çoğu kendi partisinin genel başkanına hakaret içeren mesajlarından ötürü yargılandığı davalardan ceza almasını eleştirmesini yadırgamak, Cumhur İttifakı’na yönelik sözlerini anlamlandıramamak hiç doğru olmaz…
Kimileri diyor ki, tutarsız. Katılmıyorum. Tutarsızlık görmüyorum. Her zaman aynı şekilde davrandı. Her zaman benzer şeyleri söyledi. Her zaman amacı ve hedefi belli idi.
Şimdi söylediklerine bakıp hayret içinde karşılamak, amacı ve hedefi hakkında bir takım çıkarsamalarda bulunmaya çalışmak gereksiz, zira onunla birlikte siyaset yapan, yol arkadaşlığı eden insanların bu sözleri ölçüp biçip, tartmadığına dair yaklaşımlar da doğru olmaz.
Yaşayan siyasetçiler arasında kelimelere en fazla hâkim insandır. İrticalen de konuşsa, önceden hazırlık da yapsa her zaman iyi bir hatip olarak dikkatle dinlenmiş, ne dediği anlaşılmış bir kişidir.
Şimdi söylediklerini anlaşılmaz bulanlar, kanımca aslında onu en iyi anlayanlar.
“Cumhur İttifakı’ndan en fazla rahatsızlık hisseden ilk on isim kimlerdir?” diye bir anket yapılsa CHP’li, İyi Parti’li veya Saadetli isimlerden önce gelir. Çünkü bunu hiç saklamamıştır.
Bu ülkede MHP’den ve MHP’lilerden en az kim hazzeder dense PKK’lılar, HDP’liler ile beraber ismi anılır…
Elbette haksızlık yapmak istemem, 12 Eylül döneminde yöresindeki MHP’lilerin avukatlığını bila-bedel üstlenmiş de bir insandır.
Şu ana kadar MHP’lilerden kendisinin her türlü açıklamasına, yaklaşımına yönelik tahammülün, biraz da duymazdan gelmenin temelinde bu yatmaktadır.
MHP, geçmişin hatırına yıllardan beri sistematik bir şekilde süren, pek çok konuşmada, demeçte dışavuran bu hoşgörüsüzlüğü, nobranlığı, kırıcılığı görmezden gelmiştir.
Ancak, gelinen nokta farklıdır.
Konuşmaları en çok mensubu bulunduğu ve sadakat içinde olduğunu sıklıkla beyan ettiği partisine ve liderine zarar veriyor.
Büyüklüğüne, geçmişte yaptıklarına hürmetin sınırlarını kontrol ediyor, nereye kadar zorlayacağını hesap ediyor, içinde bulunulan şartlarda kendisine kimsenin kaşını oynatamayacağını düşünüyor ve kendi kendine yeniden özgül ağırlık tayin etmeye çalışıyor ama samimiyetinin artık sorgulandığını göremiyor. Hala diyor ki, “beni çok tebrik eden var, konuşmalarımdan memnun olanlar arıyor…”
Kendisi aslında bir yol ayrımı mı arıyor?
“Sonuna kadar partimde olacağımı beyan ettim, diğerlerine ayrılmayın dedim, kendimi ortaya koydum ama dinletemedim” diyeceği, ama sözleriyle partisinin dışında güya kendi iradesinin dışında kalacağı günleri mi planlıyor?
Sadakatle bağlı olduğunu söylediği liderinin tüm varlığını Türkiye için ortaya koyduğunu bildiği, gördüğü bir süreçte o böyle konuşabiliyor ve dolayısıyla akla da bu sorular geliyor…