Yunan gazeteci mülteci kamplarına hayran kaldı!
İletişim Başkanlığı mültecilerle ilgili olarak yabancı basına brifing verdi. Gazeteciler kamplara götürülerek Türkiye'nin sığınmacılara sağladığı imkanlar gösterildi. Kamplarda gördüğü tablo karşısında hayranlığını gizleyemeyen Bild muhabiri, Türkiye düşmanalarının hedefi oldu!
Türkiye'de Altınözü ve Kilis'teki mülteci kamplarını gezdikten sonra bunu Alman Bild gazetesi için haberleştiren Yunan asıllı muhabir Liana Spyropoulou, ''Türkiye'de, benim hükümetimin, benim Yunanistan'ımın mültecilerle nasıl insanlık dışı bir oyun oynadığını, en zavallıların ve korunmasızların sırtından nasıl siyaset yapıldığını farkına vardım.'' ifadesini kullandı.
2015 yılında başlayan sığınmacı krizinden bu yana Yunanistan'daki kampların durumundan utandığını dile getiren Spyropoulou bugüne kadar mültecilerin yatacak döşekleri bile olmadığı için aylarca toprakta yatmalarından, açık havada ateşle yemek hazırlamak zorunda kalmalarından ve çocukların korunmasız olmasından sadece AB ve Birleşmiş Milletleri sorumlu tuttuğunu kaydetti.
Yunanistan'daki kurumların mültecilerin ihtiyaçlarını sadece AB'den ısmarlaması gerektiğini ancak bunu bile yapmadıklarını anlatan Yunanlı gazeteci, ülkesinin mültecilerin kuzeydeki ülkelere gitmeleri için ya da AB'den daha fazla para gönderilmesini istediği için mi bunu yapıp yapmadığı sorusuna cevap aradığını belirtti.
5 YILDIZLI OTEL GİBİ
Türkiye'deki kampları görünce gözlerine inanamadığını vurgulayan Liana Spyropoulou Türkiye'deki mülteci kamplarının Yunanistan'daki kamplara oranla 5 yıldızlı otel gibi olduklarını ifade etti.
Haberinde bazı kıyaslamaları da veren gazeteci Yunanistan'daki kamplarda tuvalet ve banyoların toplu bir alanda olduğunu, çöpten geçilmediğini, insanların kötü hava şartlarına karşı korunmasız bir şekilde yerlerde yattığını belirterek, Altınözü ve Kilis'te ise mültecilerin konteynır evlerde kendilerine ait tuvalet banyo ve mutfakları bulunduğunu her yerin tertemiz olduğunu ve hatta çevrenin yeşillendirildiğini vurguladı.
Yunanistan'daki bazı kamplarda çocuklar için eğitim imkanı olmadığına dikkati çeken gazeteci, çocukların da pislik içinde oynadıklarını ifade ederek Altınözü ve Kilis'te ise anaokul, okul ve hatta müthiş bir kütüphanenin bulunduğunu kaydetti.
İŞ BULUP ÇALIŞIYORLAR
Yunan gazeteci Liana Spyropoulou ülkesindeki kamplarda güvenliğin olmadığını, yemek için 3-4 saat sıra beklendiğini ve kayıtlı olanlar için ayda 90 avro verildiğini belirtti.
Gazeteci, Türkiye'deki kamplarda ise parmak iziyle giriş çıkışların yapıldığını, güvenliğin çok yüksek olduğunu, mültecilerin kendi yemeklerini yapma imkanı bulunduğunu ve kişi başı 100 avro ödeme yapıldığını aktardı. Haberde Türkiye'deki sığınmacılardan bazılarının iş buldukları ve çalıştıklarını da vurgulandı.
Yunanistan'ın 65 binden daha az mülteciyi barındırma konusunda başarısız olduğunu buna karşın Türkiye'de üç milyon sığınmacı bulunmasına rağmen Türkiye'nin başarılı olmasının ülkesi adına utanç verici olduğunu kaydeden Liana Spyropoulou, ''Bir Yunanlı olarak utanıyorum.'' ifadesini kullandı.
Diğer yandan Alman Bild gazetesi muhabir Liana Spyropoulou Türkiye'deki kampları öven haberinin ardından şimşekleri üzerine çekti. Sosyal medyada Türkiye karşıtı çevreler tarafından Spyropoulou'nu hedef alan çok sayıda mesaj paylaşıldı.
- İŞTE YUNAN GAZETECİNİN MAKALESİNİN TAM METNİ;
BENİM ÜLKEM SIĞINMACILARA İŞTE BU KADAR KÖTÜ DAVRANIYOR
Liana SPYROPOULOU, 2 Kasım 2019
Türkiye ile Yunanistan arasındaki farklar çok derinlerde yatıyor ve Osmanlı Devleti dönemine kadar uzanıyor.
Benim hükûmetimin, benim Yunanistanımın sığınmacılarla ne kadar insanlıktan uzak bir oyun oynadığını, bu en yoksul ve en savunmasız insanların sırtından nasıl bir politika yürüttüğünü Türkiye’deyken anladım.
Sığınmacı krizinin başladığı 2015’ten beri Yunan kamplarındaki vaziyetten utanç duyuyorum.
Hem de bir Yunan kadını olarak değil, bir Avrupalı olarak. Midilli adasındaki Moria kampından, Sisam adası ve Kuzey Makedonya sınırındaki İdomeni kampından utanıyorum.
İaşe ve Aylık Maddi Yardım
Moria: Devlet, çoğu zaman Sivil Toplum Kuruluşları eliyle olmak üzere, günde üç öğün yemek veriyor. Bu, şöyle bir durum olmasaydı, Yunan kampı için bir artı puan olabilirdi: Her yemek vaktinde sığınmacılar üç ila dört saat kadar kuyrukta beklemek zorunda kalıyor. Bu da günde 9 ila 12 saatlerini yemek kuyruğunda geçirdikleri anlamına geliyor. Kayıt altına alınmış kişilere, aylık 90 avro yüklü para kartları dağıtılıyor.
Altınözü ve Kilis: Hazır yemek dağıtılmıyor, ancak sığınmacıların yemek pişirme imkânları bulunuyor. Kişi başına 100 avro kadar aylık maddi destek ve temizlik malzemeleri (şampuan, diş macunu vs.) içeren bir paket veriliyor. Bunlar her aileye aylık olarak veriliyor. Bazı sığınmacılar kamptan dışarı çıkabiliyor ve daha fazla kazanmak için (tarlalarda yahut inşaatlarda) çalışabiliyor Kadınlar için devam eden bazı projeler de mevcut (kumaş yahut halı dokuma gibi), bu işler sayesinde ayda 1.000 lira kadar (yaklaşık 155 avro) fazladan kazanabiliyorlar.
Bana göre suçlu olan benim ülkem değildi, aksine suç ötekilerdeydi. Şimdiye dek bu korkunç şartlara karşı hiçbir şey yapmadılar diye AB’yi ve BM Mülteciler Yüksek Komiserliği UNHCR’yi yerden yere vurdum. İnsanlar Yunanistan’da kuru yerde yatmak zorunda bırakıldıkları için, yahut yeni kamplarda bir sedir, yatak hattâ bir şilte bile bulunamadığı için, Midilli’deki Moria kampı neresinden tutsanız elinizde kaldığı için, sığınmacılar çadırlarda battaniyeler üzerinde yattığı için, ateş olmadığından yemek pişirme ve ısınma ihtiyaçlarını karşılayamadıkları için, kaosun hüküm sürdüğü kamplarda çocuklar savunmasız kaldığı için hep onları suçlamıştım.
Türkiye’nin Suriye sınırındaki iki kampı gezdim ve sözünü ettiğim o sefaletten Yunan mercilerinin sorumlu olduğuna tam anlamıyla ikna oldum!
Bunu itiraf etmek hakikaten çok zor, ama Türkiye sığınmacı kamplarını Yunanistan’dan bin kat daha iyi ve doğal olarak daha insanca organize etmiş.
Biz, mültecilerin yerde, çamurun çöpün içinde yatmasına seyirci kalırken, milyonlarca sığınmacının bulunduğu Türkiye’de onlar insan onuruna yakışır bir barınma imkânına sahipler. Neden altyapı ve malzeme konusunda BM Mülteciler Yüksek Komiserliğinden yardım istemiyoruz?
AB’nin ve BM Mülteciler Yüksek Komiserliğinin Yunanistan için de her şeyi hazır tuttuğu bir gerçek. Yunanistan’ın bunlar için para ödemesi gerekmiyor, sadece sipariş verip talep etmesi yeterli: Şilteler, yataklar, konteynırlar, mutfak malzemeleri, ısınma ve güvenlik sistemleri. Fakat bizim yetkililerimiz bunları talep etmiyorlar! İşte bu akıl almaz bir utanç kaynağı!
Ve ortaya şöyle bir soru çıkıyor: Hükûmetimiz bunu kasten mi yapıyor? Bu sefalet manzaralarını mı görmek istiyor? Benim ülkem hakkında, yolculuklarına kuzeye doğru devam etsinler de AB ve diğerleri daha fazla para göndersinler diye bu insanlara böyle muamele ettiği şeklindeki suçlama doğru mu?
Kesin olan şu ki: Suriyeli savaş mültecileri için Türkiye‘nin hazırladığı kamplara varınca gözlerime inanamadım: Midilli adasındaki sefalet kampı Moria ile karşılaştırıldığında bunlar beş yıldızlı otel gibiydi. Mevzu ta en baştan güvenlikle başlıyordu:
Yunanistan’daki gibi kontrolsüz giriş-çıkışlar yerine, Türkiye’deki kampların kapılarında parmak izi okuyucuları kullanılıyor. Kayıtlı olmayan hiç kimse içeri giremiyor.
Kapasite:
Moria: Midilli’deki kampın kapasitesi 2.840 fakat orada 14.081 insan yaşıyor!
Altınözü: Kapasitesi 10.000, mevcudu 2.687
Kilis: Kapasitesi 25.000, mevcudu 8.538
Peki Türk yetkililer kamplardaki insan sayısını azaltmayı nasıl başardılar?
Türk yetkililer, 2018 yazında BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ve Türk Kızılayı ile birlikte bir program organize ettiler: Kamptan daimi şekilde ayrılmak isteyen her bir kişiye, pek çok kritere bağlı olarak tek sefere mahsus olmak üzere 1.000 ila 1.700 lira (yaklaşık 265 avro) arasında bir maddi yardım yapıldı. Onlar bir iş buluncaya kadar bu parayla ilk kiralarını ödeyeceklerdi. Ayrıca bunlara 120 lira (19 avro) aylık ödeme yapılacaktı. Binlerce insan bu fırsatı kullandı ve kampları terk etti.
Türkiye’deki mülteci sayısı 3 milyona yaklaşırken, Yunanistan 65.000’e varmayan mülteciyle çuvalladı. Sığınmacılara Avrupa topraklarına ilk ayak bastıkları benim ülkem Yunanistan’a nazaran üstelik Recep Tayyip Erdoğan idaresindeki Türkiye’de daha iyi imkânlar sunulması bir utançtır. Özellikle ülkem Yunanistan için.
Bir Yunan kadını olarak utanıyorum!
MÜLTECİ KAMPLARININ DOĞRUDAN KARŞILAŞTIRILMASI
Altyapı ve Çevre:
Moria: 3.000 mültecinin konteynırlarda tıklım-tıkış yaşadığı kampta, 11.000 kadar mülteci de çadırlarda kalıyor ve kitlesel duşları ve büyük tuvaletleri kullanıyor. Adına „Zeytinlik“ denen ve yüzlerce çadırdan oluşan, medeniyetten uzak bu kampta, sığınmacılar yerde, şansı olanlar ise düz tahtalar üstünde yatıyorlar. Hava olaylarına karşı korunak yok. Her taraf çöp.
Altınözü ve Kilis: Banyolu ve mutfaklı konteynır yahut ahşap evler. Çok temiz. Yetkililer ağaç bile dikmişler.
Çocuklar İçin Eğitim ve Oyun Alanları:
Moria: Refakatçiye ihtiyaç duymayan küçük yaştaki çocuklar için ufak bir okul haricinde hiçbir şey yok. Çocuklar çamurun içinde oynuyor; eğitim yok, çocuk bakımı yok. Annelerin yükü hafifletilmiyor.
Altınözü ve Kilis: Gözlerime inanamıyorum: Çocuklar için okullar, oyun parkları, en başta da Altınözü’nde çocuk kitaplarıyla dolu harika bir kütüphane var.
Güvenlik:
Moria: Güvenlik diye bir şey yok. Etrafı çitlerle çevrili bu konteynır kampında, insanlar giriş-çıkışlar için kapıdaki görevlilere ellerindeki bir belgeyi göstermek zorunda. Bu evrakların herkesin eline geçebileceği gözardı edilse bile, çitlerde içinden herkesin geçebileceği üç büyük gedik var. Kim içeride, kim dışarıda, belli değil. Tepeden gözetleme yok, güvenlik sıfır.
Altınözü ve Kilis: Sığınmacılar sabah 06:00’dan itibaren dışarı çıkabiliyor, ama gece23:00’e kadar geri dönmek zorundalar.Kapılardan geçebilmek için herkes elinin başparmağını tarayıcıdan geçiriyor. Parmak izi tutmayan, içeri giremiyor. Kamp yönetimi kimin içeride, kimin dışarıda olduğunu biliyor.