Zeki Müren'in bol süslü kıyafetlerinin sırrı!
Başımda kavak yelleri, İstanbul’un gece kulüplerini arşınladığım seneler. O zamanlar müşteriyim; cebimde annemin verdiği kredi kartı, dönemin en önemli isimleri bile arka masamda. Fırtınalar estiriyorum mekanlarda…
İşte o uzun gecelerin sonunda, gün sabaha kavuşurken karşılaşırdım Zeki Bey’le Kulüp Valentino’da. Karşılıklı masalarda çatal sallardık kazınan midelerimize ilaç gibi gelen mantıya, sucuklu yumurtaya…
Hep zarif, her zaman muazzam kibar ama haliyle biraz da yukarıdan bakardı etrafına.
Koskoca Zeki Müren, nur içinde yatsın her şey yakışırdı paşaya…
İlk yıllarında klasik takım elbiselerle çıkarmış sahneye Zeki Bey.
Sonra bir gün, çalıştığı Maksim’e, büyük dayım Ayhan Songar’ın annesi Peyman Hanım gelmiş. Peyman Hanım terziliğe müthiş maharetli. Üzerinde kendi diktiği, pullu payetli şahane bir elbise. Bir not göndermiş Zeki Bey, bizim Peymuş’u o güzeller güzeli, işlemeli kıyafetle görünce…
‘Hanımefendi, nereden satın aldınız?’ Kendim diktim diye cevap vermiş Peyman Hanım. Ve o günden sonra aralarında derin bir dostluk başlamış, Zeki Bey de sahneye Peymuş’un işlemeli, bol süslü kostümleriyle çıkmış.
Peymuş’un hikayesi de film gibi...
Abdülmecit’in görür görmez aşık olup nikahla evlendiği, ancak hiç çocuğu olmayan, Sultan Abdülhamit’in ise erken yaşta vefat annesinin yerine koyup öz anası gibi sevdiği Perestü Valide Sultan’ın yeğeni…
Zeki Müren’i yad etmek için başladım yazmaya, buyurun işte hikaye yine bizim aile şeceresine geldi. İyi de ben bunları kitabımda anlatacaktım ama değil mi!
Biliyorum ne zaman çıkacak diye soruyorsunuz. Yetiştirebilirsem kasımda TÜYAP’ta, yok eğer olmadı her zamanki müşkülpesentliğim tutarsa en kötü ihtimalle yeni senenin başında, doğum günümde raflarda...
Merak etmeyin başta kendi hikayem olmak üzere hepsini uzun uzun anlatacağım. Zeki Bey’le de çok anım var takdir edersiniz, müsaadenizle onları da artık kitabımda yazacağım.
Az kaldı efendim, pek yakında…